BAŞ BÜNYEYE, BAŞKAN ÜLKEYE DOST OLUR
Çocukların çoğunluğu dünyaya sıhhatli olarak
doğarlar.
Hastahanede veya ebe elinde ilk müdahalelerle
sıhhatini korudukları gibi yanlış yapılarak çocuğun sıhhatini bozabilirler de.
Evin, havası, güneş alması, annenin gıdası,
zamanında sütünü vermesi veya vermemesi onun sağlıklı veya sağlıksız yetişmesini
etkiler.
Aile içinde karı-koca arsındaki saygılı ve
sevgili sesler, çocuk üzerinde olumlu etkiler bıraktığı gibi, hırrr-gürrler de
olumsuz etkiler bırakır.
Etrafı dinleyip anlamaya başladığı andan
itibaren anne-babanın davranışları, doğruluğun kazançlı çıktığını görürse doğru
olarak yetişir.
Yalanları ve yalancıların hep kazançlı
çıktığını, yalancıların doğrulardan fazla olduğunu gördüğü anda yalancılardan
yana yönelir.
Baba ve anne çocuğu okula gönderirken Okumazsan
aç kalırsın diyerek gönderirse,
Okulda Suya-sabuna dokunma, ele karışma,
tavaya bulaşma, çoğunluk ne tarafta ise o tarafta dur diyerek demokrasi
dersini ilk defa aileden böyle alırsa o çocuk, uydum kalabalığa diyerek
yönünü tayin eder, kimliğini ve kişiliğini ona göre ayarlar.
Biraz büyüyünce anne-baba, çocuğunun normal
yapması gereken hareketleri yaptırmak istemediğinde Yapma haramdır, Allah yakar
sözünü o kadar kullanır ki bir gün gelir Haram sözü onun gözünde hayırlı her
işin karşısındaymış havası meydana getirir ve o çocuk da haramların hepsine
dalarken anne-babasına muhalefetin tadını çıkarır.
Dini ıstılahlarımızı/terimlerimizi yerli
yerinde ve zamanında kullanalım, israf yapmayalım.
Polis görecek jandarma yakalayacak diyerek
büyüyen çocukların çoğunluğu pısırık olarak yetişirken bir kısmı da polis ve
jandarma düşmanı olarak yetişir.
Devlet ve Başkanı, vücudumuz üzerindeki baş gibi
olmalı.
Ağırlık yapmamalı.
Yönetmeli ama yönettiğini hissettirmemeli.
Baştaki beynimiz, saçımızın her teline lazım
olan gıdayı gönderirken bizim hiç haberimiz olmaz ya işte devlette, ülkenin en
uzak yerinde, bir kişi kimsesiz
yaşıyorsa, beyin gibi onu görecek ve onun gıdasını da gönderecek.
Baş, gövdesinin hiçbir hücresini kendine
düşman kabul etmediği gibi Başkan da ülkenin hiçbir ferdini kendine düşman
görmeyecek.
Hastalıklı mikroplar girmişse veya bünye
hastalık üretmişse yine de o mikropların
ve hastalığın o bölgesine bütün vücuttan alarak kan göndererek tedavisi için
uğraşır.
Başkan da Benim verdiğim eğitim gıdası,
adaletsizlik ve ekonomik dengesizlik, inkarcı, hırsız, hain, hayırsız,
hortumcu, bozguncu, gaspçı, tecavüzcü, rüşvetçi, faizci, sarhoş, yağcı, çanak
yalayıcı, yalaka, kaypak, dönek
.vs yetiştirmeye müsait bir toprak olmuş diyerek hastaların
tedavisi yapılırken asıl düşman olan eğitim gıdasının dezenfekte edilmesi,
adalet terazisinin İslama göre ayarlanması, ekonomik dengesizliğin giderilmesi
tarafına yönelir.
Amsterdamın Dam meydanında, kendini satan
kadın ve erkeklerden,
Almanyanın Köln kentinde Dom katedralinde Katolik
ticareti yapan piskoposlarına kadar,
Yani Damdan Doma kadar her yerini gezip
gördüğüm Avrupada adalet, polis, jandarma güçleri başarısız kalınca çaresizlikten
her türlü suçun cezasını ya kaldırmışlar veya hafifletmişler.
Çünkü ülke insanının hepsini içeri atarlarsa gardiyan
bulamayacaklarını biliyorlardı.