ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    BARIŞ ONURLU OLMALIDIR


    BARIŞ ONURLU OLMALIDIR

    Hep hastalıklarınızı hatırlarsınız.

    Neden sağlıklı geçen gün ve saatlerinizi hatırlamazsınız?

    Çünkü hatırlamaya gücünüz yetmez.

    Onlarca sene, on binlerce gün, yüz binlerce saatlik sıhhatli zamanlarınız olmuş.

    Onları hatırlamaya zaman yetmez.

    Bazı insanların bir araya geldiklerinde hemen hastalıkları konuştuklarını görürüm ama dinlemem.

    Hoş olmayan anları anlatmanın anlamı yok.

    Hatıratlarda da olumsuz, kötü örnek olacak hatıraların anlatılmaması taraftarıyım.

    Savaş, sağlıktan sonraki hastalık gibidir.

    Nasıl sağlık esas, hastalık sonradan oluşan bir şeyse, barış esastır, savaş ise arızidir.

    Hastalıkta ağrılar, sızılar, inlemeler, aileye ağırlık vermeler, sıkıntı üretmeler..varsa,

    Harplerde de gözyaşları, kan, duman, inilti, ağlamalar, sızlamalar, feryatlar, açlıklar, göçler, ayrılıklar vardır.

    Sağlıkta canlı bakan gözlerin, hastalıkta solduğu gibi,

    Barışta gülen gözler, savaşta donuklaşır, kalpler ise katılaşır.

    Tertemiz yüreklere kin bulaşır.

    Barış, bahar gibidir. Çiçekleri, açar, böcekleri uçar, etrafa türlü türlü kokular saçar.

    Savaş, orman yangınları gibidir. Gencecik fidan gibi canlar yanar, özgürlük havası estiren ezanlar susar. Analar ağlar, babalar ağlayamadan ahirete gider.

    Barışı dillere akız yapan, çok çiğnemekten çürüten hastalıklı insanlardan da olmamaya dikkat edelim.

    Hiçbir erkek veya kadın, konuşurken “Ben namuslu biriyim” cümlesini tekrarlayıp durmaz.

    Namuslu olunur o kadar.

    Her sözüne başlarken “Ben namusluyum” diyen birinin sözüne itibar olmaz.

    Barış da öyledir.

    Kişi önce kendisiyle barışık olmalıdır.

    Kendiyle barışık olmayan biri kavga çıkaracak birilerini mutlaka bulur.

    Sonra ailesiyle, sonra komşularıyla, sonra arkadaşlarıyla, sonra mahalle veya köyüyle, sonra şehriyle, sonra ülke insanıyla, sonra bütün Müslümanlarla, sonra dünya insanıyla, sonra bütün yaratılanlarla barışık olmalıdır.

    Düşman bildiğiniz insanlarla karşılaşıldığında bile savaşı kızıştıran değil, barışı sağlayan kelimeler kullanılmalı.

    “Söz ola kese savaşı

    Söz ola kestire başı” demişler.

    Sevgili peygamberimiz, İslam düşmanlarıyla karşılaştığında hemen saldırmamış, beklemiş ve arkadaşlarına şu konuşmayı yapmış:

    أَيُّهَا النَّاسُ لاَ تَمَنَّوْا لِقَاءَ الْعَدُوِّ وَسَلُوا اللَّهَ الْعَافِيَةَ فَإِذَا لَقِيتُمُوهُمْ فَاصْبِرُوا وَاعْلَمُوا أَنَّ الْجَنَّةَ تَحْتَ ظِلاَلِ السُّيُوفِ ، ثُمَّ قَال - اللَّهُمَّ مُنْزِلَ الْكِتَابِ وَمُجْرِيَ السَّحَابِ وَهَازِمَ الأَحْزَابِ اهْزِمْهُمْ وَانْصُرْنَا عَلَيْهِمْ.

    “Ey insanlar, düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz Allah’tan sağlık, sıhhat ve afiyet isteyiniz. Buna rağmen karşı karşıya gelirseniz sabrediniz. Biliniz ki cennet kılıçların gölgesi altındadır” dedikten sonra şöyle dedi: “Ey kitabı indiren, bulutları havada akıtan, düşman guruplarını mağlup eden, bu nları da mağlup et ve bize yardım et” (Buhari, Sahih, K. Cihad, bab La tetemennev likael adüvv)

    Barış da, onurlu olmalıdır.

    Onursuz barış, daha yıkıcı savaşın başlangıcı demektir