ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    BEN ONU ÇOK SEVDİM


     BEN ONU ÇOK SEVDİM

    12/11/2020

    Mahmut Toptaş

    Altmış iki yıldır beraberiz. Aramız hiç açılmadı. Ben biraz ihmal etsem de o her an beraber olmaya hazırdı. Bu güne kadar geldik, inşaallah son nefesime kadar beraber olmamızı Rabbimizden diliyorum.

    Konuş dersem konuşur ve bilmediklerimi de o bilir. Sözümü hiç kestiği olmadı. Ben de onun bildiklerinin önüne hiçbir zaman geçemedim. Dediklerine uymaya çalıştım.

    Her konuşmamda benim aklımı alacak, gönlümü gökyüzü kadar genişletecek kadar bilgiler sunar ve bilmediğim çok şeylerden bana bilgi verir.

    Bu, Allah celle celalüh’ün Cebrail aracılığıyla sevgili peygamberimize gönderdiği Kur’an-i Kerimdir.

    Benim o son nefesime kadar ayrılmak istemediğim arkadaşım hakkında Rabbimiz, Kur’an’ın ikinci sayfasında, Bakara süresinin ikinci ayetinde “Zalik’el-Kitab/İşte kitap budur” buyurur.

    Diğer bütün kitaplar ilave bir kelimeyle adlandırılır.

    Mesela Hadis Kitabı, Fizik Kitabı, Matematik Kitabı… gibi.

    Ama “Kitap” deyince akla gelen ilk şey Kur’an-i Kerimdir.

    Dünyada bu gün en fazla okunan kitap hangisidir? Diye sorsalar hiç tereddüt etmeden “Kur’an” deyin.

    Ben, bu kitabı çok sevdim.

    Bu gün Türkiye’de yüz bin imam, sabah namazında Kur’an’dan ayetler okudular. Dünyada da öyle

    Milyonlarca insanımız dört rekatlı sabah namazında Kur’an’dan ayetler okudular. Dünyada yüz milyonlar okudu.

    En çok okunmasına rağmen en az anlaşılan kitap da yine Kur’an-i Kerimdir.

    Nedenini yarın okuyalım.

    Bu gün çok sevdiğim bir dostumu gözlerimiz ve gönlümüzle dinleyelim:

    “Kitap, Çikolata ve Kahve

    Uzun süredir ötelediğim bir işti. Kitaplığımın düzenlenmeye ihtiyacı vardı. Raflardan bazı kitapları ve dergileri indirip, son yıllarda edindiğim kitaplara yer açmam gerekiyordu.

    Nihayet, kitaplığa el attım. Daha işin başındayım. Yeni yıla kadar bitirmekte kararlıyım. Acele etmiyorum. Yavaş yavaş ilerliyorum.

     

    Hangi kitabı elime alsam, yıllardır görmediğim bir dostla karşılaşmış gibi anılar denizine dalıyorum. Bazı kitaplar can dostlarım. Onlara ilişkin hemen her şeyi hatırlıyorum. Bana söylediklerini, önerilerini, tartışmasız kabullendiğim ya da itiraz ettiğim cümleleri belleğimde tazeliğini ve canlılığını koruyor.

    Bazı kitapları ise ilk kez görmüş gibiyim. Ne yazarı, ne kapağı, ne başlığı, ne içeriği...

    Onları hatırlayamadığımı fark edince tuhaf bir duyguya kapılıyorum. Bakıyorum, bir daha bakıyorum; “Çıkaramadım sizi, özür dilerim” diyorum.

    Şükürler olsun, elime aldığım kitapların çoğunu hatırlıyorum. Onlar kadim dostlarım olmalı. Bu kadarına ihtimal vermiyordum. Ne büyük mutluluk...

    Kitap dostlarım benim! Beni hiç yalnız bırakmadılar. Bir dost kitap, beni bir başka kitapla dost kıldı. Böyle böyle çoğaldık.

    Çocukluğumda hissedip kimselerle paylaşmadığım bir hazzın yeniden farkına vardım. Elime aldığım kitaplardan tarif edemediğim kokular duyardım. Bazı kitaplar diğerlerinden çok daha güzel kokuyordu.

    Gazeteciliğe başladığım yıllarda kağıt ve mürekkep kokusuyla tanıştım. Kağıt bobinlerden çıkan selülozik kokuyu ve mürekkebin petrolsü ağır kokusunu yıllarca teneffüs ettim.

    Yeni dergi ve yeni kitaplarda matbaanın yoğun kokusunun inceltilmiş biraz daha yumuşak halini keyifle içime çekerdim. Uyuşturucu bağımlıları kendilerine ‘kafa yaptıran’ maddeleri nasıl ararsa, bende bu kokudan kendimi uzak tutamadım.

    Kitaplar öyle güzel kokuyordu ki, içindekilerden çok sanki bu özelliği için kitap aldığıma inanmaya başladım.

    Sonra her kitabın farklı bir kokusu olduğunu hissettim. Kitap, içeriğinin veya yazarının kokusunu dışarıya yansıtıyormuş sanrısına kapıldım.

    Kokusunu çok beğendiğim kitaplar için ‘yazarın ifadesindeki yalınlıktan ve sahicilikten geliyor’ yargısına vardım. Her cümle aynı zamanda bir farklı koku taşıyor duygusunu yaşadım.

    Kitaplığımı düzenlerken, adeta bir parfümeri laboratuvarına girmiş gibiydim. Bildiğim, tanıdığım, sevdiğim ama adlandıramadığım bir koku havuzundaydım.

    Kitaplardaki koku gerçekmiş, bir sanrı değilmiş. University College London’da eski kitapların kokusuyla ilgili bir araştırma yapılmış.

    Eski kitapların tatlı ve misk gibi koktuğu anlaşılmış. Bu koku bir çok kişiye çikolata kokusu gibi geliyormuş.

    Kendisi de arşivci olan kimyager Matija Strlić, arşivcilerin üzerinde çalıştıkları kitapları kokladıklarını görmüş.

    Neden kokladıklarını sormuş. Arşivciler, “Koku, kitapta kullanılan materyalle ilgili çok şey söyleyebilir” demişler.

    Strlić, meraklı, işine tutkun bir Batılı. İşin peşini bırakmamış. Bu kokuları ölçmek için çare aramaya başlamış.

    Bayezid-i  Bestami “Hakikat aramakla bulunmaz. Ancak bulanlar hep arayanlardır” demiş ya.

    Strlić, Bayezid-i Bestami’yi tanımasa da bu sözü bilenlerdenmiş.

    Kimyager Strlić, kitap gibi materyallerin havaya uçucu organik bileşikler yaydığını, burnumuzun bu kendine özgü bileşiği beynimize ilettiğini ve beynin bunu koku olarak yorumladığını mesleği gereği biliyormuş.

    Bu bileşikler günümüzde bazı sensörler (algılayıcılar) aracılığıyla algılanabiliyormuş. Güvenlik amaçlı, uyuşturucu ve bomba aramada kullanılan cihazlar bu algılayıcıların mantığıyla çalışmaktaymış.

    Algılayıcılar uyuşturucu ve bomba yerine eski kitaplardaki kimyasal bileşikleri saptamakta kullanılmış. Örnekler alınmış, eski kitaplardaki kokular birbirinden ayrıştırılmış.

    Strlić’in merakı ve araştırmacı yönü sonuç verir. Arayan bulur. Strlić ve ekibi bu kokuları ayırmakla kalmayıp bir sosyal deney gerçekleştirirler.

    İngiltere’nin arşivci kuruluşu National Trust ile yapılan ortak çalışmada, Birmingham Müzesi ve Sanat Galerisi’ne gelen ziyaretçilerden denekler seçilir. Deneklere, üzerinde herhangi bir yazı olmayan şişelerdeki koku koklatılır. Deneye katılan 79 kişinin büyük çoğunluğu, eski kitaplardan toplanan bu kokuları çikolataya benzetmiştir.

    Çıkan sonuç, araştırma ekibine şaşırtıcı gelmemiştir. Çünkü daha önce, laboratuvar ortamında cihazlarla yaptıkları deneylerde, buldukları değerler, çikolata ve kahve kokusunun değerleri ile örtüşmüştür.

    Bu bilgiye ulaşınca rahatladım. Meğer kitap sevgimin altında yatan nedenlerden biri, çikolata ve kahve kokusuymuş.

    Çikolata serotonin içerir ve dolayısıyla endorfin üretimini artırır. Yani kitaplar çikolata gibi doğal antidepresandır. Serotoninin mutluluk hormonu olduğunu hatırlatırım. Bu hormon beyin fonksiyonlarını harekete geçirir.

    Demek ki kitap okumak için bir nedenimiz daha varmış. Çocuklarımıza ve torunlarımıza miras bırakacağımız kitaplar, çikolata ve kahve kokacakmış.

    Evinizin bir köşesinden çikolata ve kahve kokusu gelse iyi olmaz mı?

    Haydi öyleyse, yuvamızda kitaplara yer açalım”

    Karamandan.com

    Ahmet Tek

    Anadolu Ajansı eski genel müdür yardımcılığından emekli.