ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    BUZDAN ÇOCUKLAR


    Havaların ısınması, kuzey kutbundaki buzulların erimesi faciasını dile getirmek için buzdan çocuklar yapıp sergileyen ve buzdan çocukların erimesini bütün dünyaya göstererek dikkatleri bu tehlikeye çekenleri tebrik etmek gerekir.

    Gelecek zamanlarda çocuklarımıza zarar verecek bu türlü olaylara dikkat çekenlerin yanında bu gün içinde bulunduğumuz günlerde çocuklarımızı cehennemin ateşlerine doğru çekenlere karşı daha dikkatli olmalı ve ciğerparelerimizin yanmaması için yüreği taşlaşmış insanların taş yüreklerini Ferhat’ın balyozuyla değil, Kur’anın ayetleriyle yumuşatmalı.

    Bu taş yürekliler, çocukların yumuşak yüreklerini taşlaştırıyorlar.

    Konuşma bilmeyen, birer yaşında bin tane Afganlı çocukla bin tane Amerikalı çocuk bir meydanda bir araya gelseler, gülerken de, ağlarken de, bize göre anlamsız olan seslerle anlaşırlar ama Taliban lideri ile Amerikan liderinin anlaşması mümkin değil.

    Jean Jaques Rousseau (1712-1778) “Bırakın çocuğunuzu Notre Dam’ın papazlarıyla Sorbon üniversitesinin profesörleri ahlakını bozmasın” derken bir gerçeği ifade ediyordu.

    Dünyanın her tarafındaki çocuklar, renk, ırk, ayırımı yapmadan birbirleriyle anlaşırlarmış. Çevreyi algılamaya ve dili öğrenmeye başladığı andan itibaren ayrılık başlarmış.

    Mevlana, bir hikayesinde evin damının oluğunun ucuna apalayarak varan çocuğu kurtarmak için merdiven bulamayan, çaresiz kalan ailenin mahallenin gün görmüş adamına danıştığını, gün görmüş adamın dama altı aylık bir çocuk koymalarını söylediğini ve çocuk dama koyulunca oluğun ucundaki çocuğun dama geri geldiğini anlatır, ve arkasından “De ki ben de sizin gibi bir insanım Ancak bana şöyle vahiy olunuyor....”ayetini verir (Kehf 110) Yani O ma’sum peygamber bizim gibi , sizin gibi insan. Bizim dilimizden iyi anlar ve bizi çocukken masum yaratan Allah’ın kelamıyla bizi çağırır.

    Sevgili peygamberimiz : “Her doğan çocuk İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra anne-babası onu ya Yahudi, ya Hıristiyan veya Mecusî yapar.” buyurur. (Buhari cenaiz80-92, Tirmizi Kader 5, Müslim Kader 25)

    Dünya çocukları birbirinin dilinden anlarken bizim ölçüsüz davranışlarımızla onların masumiyetini giderip, fıtrat dağını eriytip kendi kalıbımıza döktüğümüzden onları da anlaşamaz hale getiriyoruz.

    Bir yaşındaki bir milyar çocuk anlaşabilir ama 70 yaşına gelmiş iki siyasi anlaşamıyor.

    Çevremiz çocukluğumuzdan beri bizi kalıplamaya ve ön yargı kurallarını öğretmeye çalışır.

    İlkokula kaydettikleri günden itibaren “Okumazsan aç kalırsın” derler.

    On beş yıllık okul maratonunun sonunda ayda üç bin ekmek görmeye başlar. Her sınıf geçişinde ekmeğe bir yıl yaklaşır.

    Bu, çocuğun neyi seveceğine neye göre hayatını yönlendireceğine karışmak ve kalıplamak demektir.

    Korkularımızda öyle. Doğuştandır. Nelerden korkacağımızı çevremizden ve eğitim kurumlarından öğreniriz.

    Fakirlik korkusu, işten atılma, terfi edememe, iflas etme, hapse atılma, sınıfta kalma gibi korkular kişinin yüreğine kazınır.

    Çocuğun erkek veya kız olması önemli değildir. Ali İmran suresinin 36 ncı ayetinde İmranın hanımı çocuğunun Allah’ın dinine hizmet etmesi için erkek çocuk beklediğini, fakat kız doğduğunu haber verir. Adını Meryem koyar. İşte o Meryem validemiz binlerce erkeğin yapamayacağı güzel hizmetleri yapar.

    Biz Rabbimizden hayırlı, sıhhatli, hür fikirli, gür imanlı, sevimli, seven ve sevilen, tertemiz, kitaba (Başta Kur’ana) sımsıkı sarılan, anne-babaya iyi davranan, baş kaldırıcı ve baskıcı olmayan evlat isteyeceğiz.

    Ali İmran suresinin 37 nci ayetinde Meryem validemizin yetişmesini anlatırken “Onu güzel bir bitki gibi büyüttü” buyurur.

    Bir fidanı yetiştirmek için önce toprağın iyisi seçilir. Suyun ve havanın fidana uygun olanı bulunursa güzel toprak, güzel fidan ve güzel meyve birbirini tamamlar.

    Güzel bir vatanda, güzel, temiz, iffetli, insanlar arasında tertemiz nesiller yetiştirilir. “Hocam ortam bozuk. Bozuk ortamda çocuklarda bozulacağından çocuk yapmıyoruz” diyenler. Ortamı bozanlara yardım etmiş olurlar.

    Sevgili peygamberimiz: “Kim insanlar helak oldu derse o helak olanların başında gelir. (veya bir rivayette) helak edenlerin arasındadır” buyurmuş. (Ebu Davud, Edeb, Hadis 4983) Hadisi şerh eden Hattabi: “Bu sözü ayıplamak için dahi söylememek gerekir. Ayıplamak için veya kendisinin faziletini anlatmak için söylüyorsa yine helak olanlardan olur” diyor. Çözüm üretme durumunda olanlar, kendi aralarında konuşurlar ve olumlu yönde çareler üretirler.Yoksa “Gül dalında niçin diken besleyelim?öyleyse gül neslini kurutalım” diyenlerden oluruz.