ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    DİNDE SEBAT DUASI


    DİNDE SEBAT DUASI

    “Ben hocayım, hacıyım, şeyhim, çocuklarıma bir şey olmaz” demeyelim.

    Bulaşıcı mikroplar havada uçuşmaya başlayınca Tıp doktoruna da, ailesine de bulaşır.

    İslam Hukukunu ve İslam tarihini son dönemde en iyi bilenlerden olan Ahmet Cevdet paşa, kızı İsmet’i batı dili öğrensin diye Dam De Sion’a öğrenci olarak gönderir, kız Hıristiyan rahibesi olur ve Avrupa’ya kaçırılır, ailesiyle buluşturulmadan kaybolur gider.

    İslami çizginin dışına çıkan Tevfik Fikret, Müslümanların “Amentü” süne karşı, oğlu Haluk (1895 – 09 Haziran 1965) için bir “Amentü” yazar ve oğlu o “Amentü” esaslarına uyarak İskoçya'nın Glasgow şehrinde bir kolejde “Amentü” esaslarını hayata tatbik edecek hale geldikten sonra Hıristiyan olur ve Amerika’da Florida’nın Orlando  şehrinde papazlık imtihanını başararak kilisede kürsü sahibi olur.

    O günden itibaren Türkçe tek kelime konuşmayan, eşi Ethel ile iki oğluna tek kelime Türkçe öğretmeyen, kendisiyle görüşmek isteyenleri kabul etmeyen ve telefon konuşmalarını ısrarla İngilizce olarak yapan Haluk, tam değişim yapanlarımızdandır.

    İslam’ın İhyasını isteyen Mehmet Akif’in iki oğlu da hakir görülmüşler, fakir yaşamışlar ama  bu ülkede Müslüman’ca yaşayıp Müslüman’ca ölmeyi tercih etmişler.

     Son günlerde “Değişim” kelimesi çokça tekrarlanmakta. Değişimin nedeninin ne olduğu konusunda çeşitli yorumlar yapılmakta.

    Ben, 18/04/1988 tarihinde Ayasofya camii imamlığına tayin olduğum günden itibaren Ayasofya açılsın diye bir hareket başladığında röportaj yapmak için gelen bir gazeteci, “Hocam, şu anda bakan olan Mehmet Keçeciler, Cemil Çiçek gibi bakanlar bir zamanlar “Ayasofya açılsın, zincirler kırılsın” diye yürüyüş yapan insanlar. Şimdi bakan oldukları halde niçin açmıyorlar?” demişti.

    Ben de cevap olarak “Bilemem. Başkaları adına konuşamam. Ancak tek arabalık tozlu bir yolda kamyon gidiyormuş. Arkasından gelen otobüs yol istemiş, kamyon kenara çekilip yol vermemiş. Çünkü otobüs öne geçerse kamyon toz yutacakmış. Eski otobüsler yazın toz dolabı, kışın buz dolabı gibi olduğundan otobüstekiler, kamyon şoförünü yakalayıp dövmeye karar vermişler. Bir ırmak kenarına varınca kamyon şoförü kamyonu çayırlığa çekmiş. Otobüs de durmuş ve yolcuların hepsi birden kamyona doğru koşmuşlar.

    Şoförü dövecekler. Kamyonun yanına ilk varan yiğit hemen dereye inmiş. İkinci adam varmış o da dereye inmiş. Kırkıncı adam da dereye inince Otobüs şoförü meraklanmış. Eli cebinde ıslık çalarak yan gözle kamyonu gözleyerek dereye inerken bakmış ki, kamyon şoförü kamyonun camından dışarıya tabancanın namlusunu uzatmış.

     Ben bilemem “Ayasofya’nın anahtarı Meclisteymiş” diyerek oraya koşanlar kapıdan içeri girince niçin oraya geldiklerini unutuyorlar. Ne görüyorlar ben onu bilemem.” Demiştim.

    Ne gördüklerini geçenlerde bir halk filozofuna sordum, o da bana bir fıkra ile cevap verdi.

    Fıkraya göre hastahanedeki delilerden kırk tanesi sıraya girmişler ve bir delikten baktıktan sonra tekrar sıraya dizilirler yeniden bakarlarmış.

    Yeni gelen doktor da sıraya girmiş ve delikten bakmış bir şey görememiş. “Ben bir şey göremiyorum” demiş.

    Deliler, “Biz on yıldır göremiyoruz, sen bir bakışta ne göreceksin?” demişler.

    15/05/2004 günü görüştüğüm meşhur, emekli bir milletvekiline fıkrayı anlattıktan sonra “Ne görüyorsunuz?” dedim. “Ben bir şey görmedim ama uzun zaman Milletvekilliği yapanlar da hep değişirlermiş ama onlarda bir şey göremezlermiş” dedi.

    Ömrü hep mazlumların yanında geçen, onların yarasını sararak yukarılara tırmananlar, zalimlerle beraber olarak her gün mazlumlara kan kusturuyorlar.

    Düne kadar Filistin davasının en cesur savunucuları, bu gün İsrail dostu oluverdiler.

    Oğlunu beşikte iken boğan krallar, babasının kellesini koparan oğullar, kardeşinin kafasına demir maske geçirip ömür boyu ölüme terk eden kardeşler gördü insanlık tarihi.

    “Ben değişmem” demeyelim.

    Bu türden kötü değişimlerden kurtulmak için her an “Tecdidi İman” a ağırlık verirken Rabbimizden yardım isteyelim.

    Rabbimiz, sevgili Peygamberimizin gönlünü din üzerinde sabit kılmak için geçmiş peygamberlerin  hayatından örnekler verir  (Hud 120), ve

     

    وَلَوْلَا أَنْ ثَبَّتْنَاكَ لَقَدْ كِدْتَ تَرْكَنُ إِلَيْهِمْ شَيْئًا قَلِيلًا (74)

    74- Eğer biz seni sabit kılmasaydık, onlara biraz meyledecek­tin.” buyurur. (İsra süresi ayet 74)

    يُثَبِّتُ اللَّهُ الَّذِينَ آَمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآَخِرَةِ وَيُضِلُّ اللَّهُ الظَّالِمِينَ وَيَفْعَلُ اللَّهُ مَا يَشَاءُ (27)

    27- Allah, iman edenleri dünya hayatında da, âhirette de sabit bir söz üzerinde tutar. Zalimleri sa­pıtır ve Allah dilediğini yapar.” buyurmuş. (İbrahim süresi ayet 27)

    Sevgili Peygamberimiz de   dualarında 

    عَنْ أَنَسٍ قَالَ

    كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُكْثِرُ أَنْ يَقُولَ يَا مُقَلِّبَ الْقُلُوبِ ثَبِّتْ قَلْبِي عَلَى دِينِكَ

      “Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım, Kalbimi / kalplerimizi dinin üzerinde sabit kıl”  diye dua edermiş. (Tirmizi, Kader bab 7, Hadis 2141, İbni Mace, Mukaddime bab 13, hadis 199)