DEVLET YÖNETİMİ AİLEDE
Allahın mülkü olan bu dünyada, Allahın verdiği can ve tenlerini Allahın koyduğu kurallara uygun olarak birleştiren iki sevgili, sevgilerinin meyve vermesini isterler.
Daha doğmadan eğitimine dikkat ederler. Birbirlerini kırmamaya, sinirlenmemeye, sinirlendirmemeye, dırdırlarla çocuğu rahatsız etmemeye dikkat ederler.
Geceleri aya bakarak, gündüzleri güle bakarak gül gibi yüzlerle, bal gibi sözlerle hayatı güzelleştirirken çocuğun anne karnındaki eğitimine katkıda bulunurlar.
Dokuz ay yolunu gözlerler. O gelmeden kalacağı yeri, giyeceklerini, patiklerini hazırlar.
Çocuğa olan sevgi, annenin midesine giren ekmeği süte dönüştürür.
Sevgi zeytinin kara rengini ananın ak sütüne dönüştürür.
Aşk ile ekilen, şevk ile yolu beklenen, rahmetle kucaklanan çocuk, sevgi ikliminde büyümeye başlar.
Doğunca kulağına fısıldanan ilk ses kaydı ezan olur.
Daha kulağına hiçbir mesaj girmeden Allahü Ekber/En büyük Allahtır mesajı şuur altına yerleştirilir ve böylece ileride insan perestliğini önleme tedbiri alınır.
Muhammed-ün Rasülüllah/Muhammed Allahın elçisidir sözüyle de örneği ve önderi öğretilmiş olur.
Sonra sevgi ve sevinç havasının nağmeleri gelmeye başlar.
İşte ihsan mektebinin alfabesinin ilk cümleleri tekbir ve sevgi.
Allaha inanmayan, tekbir getirmeyen toplumlar çocuk doğurmayı saçma bir şey kabul ettiler ve çağdaşlıkla bağdaştırmadılar. Eğer anneleri de onlar gibi düşünse idi bu saçma düşünceleri söyleyemezlerdi.
Bu saçmalıkları söyleyenlerde de var olan sevgiyi akıtacak bir yer aramak mecburiyetinde kaldılar, doktorları öyle söyledi ve köpek, ayı, kobra yılanı gibi hayvanları beslemeyi moda haline getirdiler.
Yavrusunu bağrına basarak seven anne, çocuğunun hiçbir mektepte öğrenmeyeceği şeyleri onun şuuraltına yerleştirmektedir. Ancak neleri yerleştirdiğini anne dâhi bilmemektedir.
Çocuk gözlerini açıp etrafına ilk bakışında annesinin, babasının, kardeşlerinin, büyüklerinin yüzlerini görür.
Gönlüne öylesine yerleşirler ki, seksen yaşında ölürken de çevresinde insan yüzlerini görmek ister.
Evinin bir tarafı denize, bir tarafı yola bakan ve evde tek başına yaşayan ihtiyar bir kadını ilk gördüğümde Yazık, yalnız kalmış ama evi denize bakıyor. Akşama kadar geçen gemileri saysa vakti geçer, daralmaz. demiştim.
Ama sonra gördüm ki hiç deniz tarafında oturmadı. Yol tarafındaki pencerede oturdu ve mahallenin çocuklarının oyununa karıştı durdu. Hile yapanlara, oyunbozanlara, haklı olanlara, kazananlara bağırdı durdu.
Dövüşecek olsanız da insan lazım. Sevişecek olsanız da insan lazım.
Anne ve babalarımız bizim gönlümüze sevgi tohumları ekerler.
Biraz daha büyüyünce öğretmenlerimizi daha iyi anlamaya başlarız.
Başköşede oturan yaşlı profesörlerimiz büyük analar ve büyük babalar.
Gördüklerini, duyduklarını, denediklerini anlatırlar ve yaşarlar.
Yaşlı profesörlerin yanında eğitimini devam ettirirken öğretmeye de başlayan Doçent seviyesinde anneler ve babalar.
Üst sınıftaki ağabeyler ve alt sınıftaki kardeşler.
Ailenin yönetimi, içişleri, dış işleri, aile bütçesi, sağlık işleri ve diğer işlerin yerine getirilmesinden meydana gelen işbirliği sevgi ve saygı ortamında büyüyen çocuk, ilerde devlet başkanı veya bakan olsa ailedeki sevgi ve saygının meydana getirdiği disiplini oraya da uygular.
Çocukken düştüğünde annesi gelip Yavrum diyerek bağrına nasıl basmışsa, o da halkından biri maddi veya manevi sefalete düşerse Halkım diyerek bağrına basar ve onu düşüren şeyleri ortadan kaldırır.
Peygamberimiz efendimiz, kadın-erkek, yöneten-yönetilen, küçük-büyük ayırımı yapmadan buyurur: Hepiniz gözetici /yöneticisiniz ve gözetip yönettiğinizden sorumlusunuz. ( Buhari, Sahih, K. Cuma 11, Müslim K.Emare 20)
DEVLET YÖNETİMİ AİLEDE
Allahın mülkü olan bu dünyada, Allahın verdiği can ve tenlerini Allahın koyduğu kurallara uygun olarak birleştiren iki sevgili, sevgilerinin meyve vermesini isterler.
Daha doğmadan eğitimine dikkat ederler. Birbirlerini kırmamaya, sinirlenmemeye, sinirlendirmemeye, dırdırlarla çocuğu rahatsız etmemeye dikkat ederler.
Geceleri aya bakarak, gündüzleri güle bakarak gül gibi yüzlerle, bal gibi sözlerle hayatı güzelleştirirken çocuğun anne karnındaki eğitimine katkıda bulunurlar.
Dokuz ay yolunu gözlerler. O gelmeden kalacağı yeri, giyeceklerini, patiklerini hazırlar.
Çocuğa olan sevgi, annenin midesine giren ekmeği süte dönüştürür.
Sevgi zeytinin kara rengini ananın ak sütüne dönüştürür.
Aşk ile ekilen, şevk ile yolu beklenen, rahmetle kucaklanan çocuk, sevgi ikliminde büyümeye başlar.
Doğunca kulağına fısıldanan ilk ses kaydı ezan olur.
Daha kulağına hiçbir mesaj girmeden Allahü Ekber/En büyük Allahtır mesajı şuur altına yerleştirilir ve böylece ileride insan perestliğini önleme tedbiri alınır.
Muhammed-ün Rasülüllah/Muhammed Allahın elçisidir sözüyle de örneği ve önderi öğretilmiş olur.
Sonra sevgi ve sevinç havasının nağmeleri gelmeye başlar.
İşte ihsan mektebinin alfabesinin ilk cümleleri tekbir ve sevgi.
Allaha inanmayan, tekbir getirmeyen toplumlar çocuk doğurmayı saçma bir şey kabul ettiler ve çağdaşlıkla bağdaştırmadılar. Eğer anneleri de onlar gibi düşünse idi bu saçma düşünceleri söyleyemezlerdi.
Bu saçmalıkları söyleyenlerde de var olan sevgiyi akıtacak bir yer aramak mecburiyetinde kaldılar, doktorları öyle söyledi ve köpek, ayı, kobra yılanı gibi hayvanları beslemeyi moda haline getirdiler.
Yavrusunu bağrına basarak seven anne, çocuğunun hiçbir mektepte öğrenmeyeceği şeyleri onun şuuraltına yerleştirmektedir. Ancak neleri yerleştirdiğini anne dâhi bilmemektedir.
Çocuk gözlerini açıp etrafına ilk bakışında annesinin, babasının, kardeşlerinin, büyüklerinin yüzlerini görür.
Gönlüne öylesine yerleşirler ki, seksen yaşında ölürken de çevresinde insan yüzlerini görmek ister.
Evinin bir tarafı denize, bir tarafı yola bakan ve evde tek başına yaşayan ihtiyar bir kadını ilk gördüğümde Yazık, yalnız kalmış ama evi denize bakıyor. Akşama kadar geçen gemileri saysa vakti geçer, daralmaz. demiştim.
Ama sonra gördüm ki hiç deniz tarafında oturmadı. Yol tarafındaki pencerede oturdu ve mahallenin çocuklarının oyununa karıştı durdu. Hile yapanlara, oyunbozanlara, haklı olanlara, kazananlara bağırdı durdu.
Dövüşecek olsanız da insan lazım. Sevişecek olsanız da insan lazım.
Anne ve babalarımız bizim gönlümüze sevgi tohumları ekerler.
Biraz daha büyüyünce öğretmenlerimizi daha iyi anlamaya başlarız.
Başköşede oturan yaşlı profesörlerimiz büyük analar ve büyük babalar.
Gördüklerini, duyduklarını, denediklerini anlatırlar ve yaşarlar.
Yaşlı profesörlerin yanında eğitimini devam ettirirken öğretmeye de başlayan Doçent seviyesinde anneler ve babalar.
Üst sınıftaki ağabeyler ve alt sınıftaki kardeşler.
Ailenin yönetimi, içişleri, dış işleri, aile bütçesi, sağlık işleri ve diğer işlerin yerine getirilmesinden meydana gelen işbirliği sevgi ve saygı ortamında büyüyen çocuk, ilerde devlet başkanı veya bakan olsa ailedeki sevgi ve saygının meydana getirdiği disiplini oraya da uygular.
Çocukken düştüğünde annesi gelip Yavrum diyerek bağrına nasıl basmışsa, o da halkından biri maddi veya manevi sefalete düşerse Halkım diyerek bağrına basar ve onu düşüren şeyleri ortadan kaldırır.
Peygamberimiz efendimiz, kadın-erkek, yöneten-yönetilen, küçük-büyük ayırımı yapmadan buyurur: Hepiniz gözetici /yöneticisiniz ve gözetip yönettiğinizden sorumlusunuz. ( Buhari, Sahih, K. Cuma 11, Müslim K.Emare 20)
|
|
|