DOĞU GRİBİ
Sahte çıkan domuz gribinden sonra şimdilerde sahte Doğu gribi salgını sardı insanlarımızı.
Dişler dökülmüş, ağızda tad alma duyusu azalmış adam elindeki elmayı evirip çeviriyor ve nerde bizim gençliğimizdeki elmalar diyerek iç geçirirken torun kendi elmasını yemiş bitirmiş.
Torun da yaşlanınca aynısını söyleyecek.
Aslında değişenlerin başında bizim ağız tadımız geliyor.
Hasta değilseniz, hastaların halinden anlamanız mümkin değildir.
Hasta olursanız hangi hastalık siz de varsa hastanelere gidince bütün insanların sizin hastalıkla uğraştığını zannedersiniz.
Adını hiç duymadığınız bir hastalık türünü alın ve hastahanenin o bölümüne varın göreceksiniz ki bütün dünya o hastalıkla uğraşıyor zannedersiniz.
Televizyon kanallarında, gazete köşelerinde Amerikalı filan artistin bulunduğu salonda bin kişinin arasında ben de vardım, aynı havayı solumuştum diye allandıra ballandıra anlatanlar, milyonlarca Müslümanı öldüren kanlı katil Bush Türkiyeye geldiğinde elini sıkma yarışına girip yarışı kazandığı için hava atanlar ve Nerde o eski günler diyenler de elmadan zevk almayan dede gibi mızıldanmaya başladılar.
Bunlar, son günlerde Doğu gribi hakkında programlar yapıyorlar, gribe yakalanan hasta ve yakınlarını konuşturuyorlar, gribe yakalanan birkaç tanesinin ağlamalarını veriyorlar ve seyircileri ağlatıyorlar, bakanlar demeçler vermeye, strateji uzmanları ilaçlar sunmaya, ilaçları satmak için pazarlamacılar gelip gitmeye başlıyorlar.
Siz, onlara veya bunlara bakmayınız.
İşinizi en iyi şekilde yapınız, eşinizi ve dostlarınızı seviniz, solunuzu doğuya, sağınızı batıya, yönünüzü kıbleye çeviriniz, doğuyu ve batıyı yaratanın yolundan ayrılmayınız.
Çocuklarınızda hoşa gitmeyen şeyler gördüğünüzde kendinizi zaman tüneli içinde aynı yaşa götürünüz.
İşte o zaman yeni neslin bizden daha iyi olduğunu göreceksiniz.
Benim bu görüşüme itiraz eden bir arkadaşıma Sen söyle senin bilginle babanın bilgisi nasıl? dediğimde
Ben daha iyiyim dedi.
Peki, senin ibadetinle babanınki dedim,
Benimki daha fazla dedi.
- Duyduğun, gördüğün bu kadar kötülük eskiden yoktu.
- Vardı da televizyon ve gazete bu kadar yaygın olmadığından haberimiz olmazdı.
Doğruluk, dürüstlük, iyilik, vefa, sadakat her zaman ve mekanda eğriliğe, kötülüğe, vefasızlığa, hıyanete üstün gelmiştir gelecektir.
Dünyadaki kan, gözyaşı, barut kokusu, annelerin ciğer yangısı, kanser gibi, AİDS gibi, grip gibi inkarcıların, insanlık düşmanlarının devlet eliyle dünyaya yaydığı hastalıkların eseridir.
Ama hala çoğunluk iyi şeylerle uğraşırlar.
Dünyanın ve ülkemizin kötü duruma düştüğünü ne zaman anlarız?
Eğer bir gün haberlerde Sayın seyirciler İstanbulun filan semtinde iyilik yapan bir adama görülmüş. Görgü şahitleri polise eşkalini bildirmişler ve her tarafta aranıyor diye heyecanla haber veriyorsa insanlık o zaman bitmiş demektir.
Eğer şehrin yöneticileri şehirde Lut aleyhisselam gibi temiz kalmış ve namusunu kirletmemiş bir adam olduğunu tespit edip onu da kirletelim diye evine baskın yapıyorlarsa işte o zaman şehir batmış demektir.
On beş milyonluk İstanbul şehrinde on beş tane adam gasp yaparken milyonlarca adam da bir başkasına bir şekilde iyilik yapmaya devam ediyorlar.
Bu şuna benzer: Coğrafi olarak Güneşin üç ay doğmadığı yerlerde şöyle bir yarım saatliğine doğup battığı yerlerde insanlar ve fotoğrafçılar o yarım saatlik zamanı gözetirler ve değerlendirirler.
Bizler ise sene de bir defa tutulan güneşe dönüp bakarız.
Bu gün güneşe baktınız mı?
Bakmadıysanız daha iyi günlerde yaşıyoruz demektir.
Eğer güneş senede yarım saatliğine doğarsa dünyanın işinin bitti anlamına gelir.
Nasıl sağlık hastalıktan fazla ise,
Temiz hava kirli havadan fazla ise, hırslı Hıristiyan ve Yahudiler denizin derinliklerini delerek belirli bir alanı petrolle kirletirken geri kalan alanlarda deniz bin bir çeşit deniz hayvanını bağrında beslemeye devam ediyorsa,
Bütün kirlenmelere rağmen her doğan çocuk tertemiz İslam fıtratı üzerine doğuyorsa daha dünyamız temiz demektir.
Necesle, necisle kirlenmemeye ve kirletmemeye dikkat edelim.
|
|
|