ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    EN TEHLİKELİ BULAŞICI ÜÇ HASTALIK


     EN TEHLİKELİ BULAŞICI ÜÇ HASTALIK

    06/05/2020

    Mahmut Toptaş

    “Bulaşıcı hastalıklar” denince hemen herkesin yaşı ve bilgisiyle orantılı olarak bazı hastalıkların adı geliverir.

    Mesela grip, her sene mevsim değişimlerinde şöyle bir uğrar geçer.

    Çiçek hastalığını, yeni nesil bilmez ama bize çiçek aşısını ilk okulda iken yapmışlardı ve kolumuzda damgası hala durur.

    Kızamık, bizim neslin bildiği ama bu günlerde pek benim duymadığım bir bulaşıcı hastalıktır.

    Doktorlarımız karşılaşsalar da bizim görmediğimiz ama tarihin en derin zamanlarından beri bilinen  Cüzzam hastalığının bulaşıcılığı da önlendi zannederim.

    Çiçek, kızamık, kolera, tifo, veba, taun, cüzzam, grip, nezle, kolera, verem, kabakulak, menenjit, şarbon, kuduz, sıtma.. gibi bulaşıcı hastalıkların önü alınabildiği bir anda Coronavirüsü çıkıp geliverdi.

    Bu günlerde bütün dünya basınında yayınlanan:

    عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - عَنِ النَّبِىِّ - صلى الله عليه وسلم - قَالَ « مَا أَنْزَلَ اللَّهُ دَاءً إِلاَّ أَنْزَلَ لَهُ شِفَاءً

    “Allah, indirdiği her hastalığın ilacını da indirmiştir” (Buhari, Sahih, K. Tıp, bab 1) hadisi şerifine uyarak tıp sahasında uzman olanlarımız da her hastalığın ilacını da yine Rabbimizin yarattığı bu tabiattan bulup çaresine bakıyorlar ama, insanlık tarihi kadar eski ve her çağda harplere, ihanetlere sebep olan üç mikrop, virüs, parazit ne dersek diyelim hala bulaşıcılığına devam ediyor.

    Koronavirüsüne yakalananlar ancak kendisiyle temas kurana bulaştırabilirken bu üç hastalığa yakalananlar binlerce, milyonlarca insana zarar verebiliyorlar.

    Allah’ın habibi bizim sevgilimiz, Muhammet aleyhisselam, peygamberliğini tebliğ ettiğinde ve de Hazreti Hamza, Hazreti Ömer gibi Mekke parlamentosunun üyeleri de Müslüman olunca bir heyet efendimize gelerek bu üç bulaşıcı hastalığın üçünü de teklif ederler ve “İstersen devlet başkanı yapalım, en zenginimiz sen ol ve en güzel kızlarla evlendirelim” dediklerinde cevap olarak:

    قَالَ فَقَالَ رَسُول اللّه صَلّى اللّه عَلَيْهِ وَسَلّمَ يَا عَمّ ، وَاَللّهِ لَوْ وَضَعُوا الشّمْسَ فِي يَمِينِي ، وَالْقَمَرَ فِي يَسَارِي عَلَى أَنْ أَتْرُكَ هَذَا الْأَمْرَ حَتّى يُظْهِرَهُ اللّهُ أَوْ أَهْلِكَ فِيهِ مَا تَرَكْتُهُ

     “Vallahi, eğer güneşi sağ elime, ay’ı sol elime koysalar ben bu İslâm da’vetini Allah onu izhar  (açıklayıp üstün getirinceye) edinceye kadar veya ben bu yolda yok oluncaya kadar terk etmem” (Beyhaki, Delail-un-Nübüvve 2/187, İbni Hişam, Sire 1/266) diyerek cevap vermiştir.

    Coronadan kaybettiğimiz insan sayısından çok çok fazladır, saltanat, servet ve şehvet yolunda kaybettiğimiz eski mücahit sayısı.

    Helal yollardan kazanmak için çalışacağımızı, ama Allah’ın takdir ettiği makam, servet ve şehvetten ne bir fazla veya eksik olmayacağını, “Kadere İman Ettim” derken ikrar ediyoruz ama hayatımızda bunu virüse yakalandığımızdan kerameti kendimize vererek kendimizi hastalandırıyoruz.

    İmam-Hatip okulu Arapça kitaplarında Hazreti Ali ile ilgili bir kıssa vardı:

    Hazreti Ali hamama girecek, atını bırakacak bir adama bakar ve orada boş duran adama atı teslim eder.

    Boş gezen adam da atın yularını çalar ve kaçar.

    Hazreti ali hamamdan çıkarken iki dirhem para çıkarır ve atı tutan adama vermek için eline hazırlar.

    Dışarıya çıkınca atın durduğunu ama yuların ve o adamın olmadığını görür.

    Eve gelince Kamberi pazara gönderir ve yular alması için iki dirhem verir.

    Pazarda yular satan adamı görünce pazarlık yaparak iki dirheme satın alır eve getirir.

    Hazreti Ali, yuları görünce kendi atının yuları olduğun anlar ve “İnsan hırsından kendi helal parasını haram eder” der.

    Makam, servet ve şehvet hastalığına tutulanlar, helal yoldan gelecek olanı haram yoldan almayı tercih edenlerdirler.

    Batılıların ifadesiyle bir devri kapatıp, bir devri açan Fatih Sultan Mehmet’tir.

    Bize göre bir devri kapatıp kıyamete kadar devam edecek bir devri açan sevgili peygamberimizdir ve Fatih, o devrin devamında en büyük rolü oynayanlardandır.

    Fatih Sultan Muhammed, Kur’an-i Kerimi indiren sevgili peygamberimizi gönderen Allah celle aclalühe olan kulluğundan öyle bir tat almış ki, “Ben öyle bir Şaha kul oldum ki, O Allah celle celalüh, beni bütün cihanın padişahı yaptı anlamında:

    “Bir şaha kulum kim, kulu sultanı cihandır.” Diyor.

    Yine o Fatih:

    “Verseler mülk-i cihânın tâc u tahtı devletin

    Avni kuyun terkin etmez başına sultan olup” diyor.

    Yani, Dünya mülkünün başkanlık koltuğunu ve tacını bana verseler, ben Avni mahlaslı Fatih, yine de Rabbin kulluğundan ayrılıp,  dünyanın başına sultan olmam” demiş ve Allah’a kulluk makamını, cihan padişahı olmanın üstünde görmüş.

    Makamı da, serveti de, şöhreti de, şehveti de helal yoldan, yani bütün isteklerimizi yaratanın koyduğu kurallara uyarak elde etmeye çalışalım, Allah’a başkaldıranların kurallarına bir derecelik uyum sağlanırsa uzun yolda binlerce kilometre İslam’dan uzaklaşma olur, eski yol arkadaşlarını uzaktan bakınca düşman olarak görür. Aman dikkat.