ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    FELAKET TELLALLARI


    FELAKET TELLALLARI

    16/03/2007/Cuma/Milligzt

    YARATAN “BİTTİ” DEMEDEN DÜNYA BİTMEZ.

    14/10/2021/Prşmb/Milligazete

    Daha önce de yazdığım gibi felaket tellallığına lüzum yok.

    Çinli bilginlerden biri bundan iki bin yıl önce “Bir babanın yirmi beş dönüm tarlası olsa, adam ölünce beş çocuğuna taksim edilir ve beşer dönüm alırlar.

    Onların da beşer çocuğu olsa yirmi beş çocuğa birer dönüm düşer.

    İşte dünya da böyledir” demiş ve doğum kontrolünü teklif etmiş.

    Çocuk sayısınca ekmek üretmek yerine, ekmek sayısınca çocuk üretmeyi teklif etmiş.

    Bu tür tekliflerde yönlendirici olan şey kişinin değerleridir.

    İnsanı öne alırsanız maddeyi insana tabi kılarsınız. Maddeyi öne alırsanız insanı maddeye tabi kılarsınız.

    Bu günkü batı değerlerine göre madde öne alındığından ceza yasalarında bile gözlük çalanın cezası, göz çıkaranın cezasından fazladır.

    Eğer Amerika’nın Ohio eyaletinde ailenin yedinci çocuğu olarak dünyaya gelen Edison (1847-1931) un babası felaket tellallarının sözüne uyarak beş çocuktan sonra çocuk yapmasaydı mum ışığında oturmaya bir süre daha devam edilebilirdi. Cep telefonlarımız olmayabilirdi.

    İnsanlar ormanları yakarak ısındıkları zamanlarda senelik orman tüketimiyle ormanların kilometre karesini ve insan üreme hızını hesap ettiklerinde “Şu kadar yıl sonra yeryüzünde diş kürdanı olacak kadar orman kalmayacak” denilmiş ve felaket tellallığı yapılmıştı ama insanlar kömürü keşfetti ormanlar biraz kurtuldu.

    Felaket tellalları bu sefer kömür üzerine hesaplar yaparken petrol keşfedildi.

    Bu günlerde petrolün de hesabı yapıldı derken doğalgaz bulundu.

    Doğalgazın da rezervi hesaplanırken insanlık Güneş enerjisini devreye sokmaya çalışıyor.

    Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de “Allahın nimetlerini saymaya kalksanız sayamazsınız” buyurmuş” (İbrahim süresi 14/34, Nahl 16/18)

    “Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, onları da sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek büyük günahtır” buyurmuş. (İsra süresi 17/31)

    Rabbimiz “Yeryüzünde kıpırdayıp hareket eden her canlının rızkı Allah’a aittir” buyurmuştur. (Hud 11/6)

    Devletlere ve topluma düşen görev, yeryüzünün tabii kaynaklarının hesabını yapmadan, onları işlemeye koymadan önce insanları ve onların maddi manevi bedeni, akli ve ruhi enerjilerini yaratılışlarına uygun bir şekilde harekete geçirmektir.

    Harekete geçen her beyin, kendi çağının gıdasını, çağına uygun şekilde çözecektir.

    Ziraat Fakültelerinden her hangi birine uğrayıp bilgi alsalar, çağın geliştirdiği ziraat teknolojisiyle gıda sorunlarının olmayacağını öğrenecekler.

    Bir metre karelik toprakta dört kök çilek yetiştirilirken, iki metrelik naylon torbalara konulan toprakla bir metre kare toprakta kırk tane çilek kökünden üretim sağlanıyor.

    Dört tane kapitalistin elindeki para, dünyadaki bütün fakirlerin insanca yaşamasına yetecek kadarmış.

    İslam’ın adil bölüşümü uygulamaya girse sorun çözülecek ama eğitim kitaplarında ve de konuştuğu dilde “Haram” kelimesi olmayan materyalist, ateist eğitimle yetişen insanlardaki hırslı adamın gözünü kabir toprağından başkası doyuramaz.

    Bu dünya perest materyalist ve ateistlerden yeryüzünde yalnız iki tane olsa ve dünyayı ikiye bölseler, biri öbürüne ait olanı istemeye başlar ve yine savaş çıkarırlar.

    Biz bunlara da acıyalım, merhamet edelim ve yüreklerindeki inkar ateşinde kavrulmaktan kurtarmaya çalışalım. Asıl işimiz bu olsun.

    Vay buzlar eriyormuş, küresel ısınma varmış, nehirler kuruyormuş, yer altı suları çekiliyormuş, toplu ölümler olacakmış, filan tarihte yüz milyonlarca insan açlıktan ölecekmiş türünden felaket tellallığını dinlemek yerine, bu insanların ıslahına çalışalım.

    Bunları yapanların kim olduklarını Rabbimiz haber veriyor:

    وَإِذَا تَوَلَّى سَعَى فِي الْأَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الْفَسَادَ

    “O işbaşına geç­tiği zaman, yeryüzünde boz­gun­culuk yap­maya, ekini ve nesli yok etmeye koşar. Allah boz­gunculuk yapanı sevmez.

    وَإِذَا قِيلَ لَهُ اتَّقِ اللَّهَ أَخَذَتْهُ الْعِزَّةُ بِالْإِثْمِ فَحَسْبُهُ جَهَنَّمُ وَلَبِئْسَ الْمِهَادُ

    “Ona, 'Allah'tan sakın!' denil­diği zaman, kibiri onu gü­naha alıp götü­rür. Ona Cehen­nem yeter. O ne kötü bir yatak­tır.” (Bakara süresi ayet 2/205-206)

    Yukarda verdiğimiz ayetleri gönlümüzün en derin yerine iman esası olarak yerleştirdikten sonra eğitime ağırlık verip israf etmeyen, kirletmeyen, çalışan ve adil bir şekilde bölüşen nesiller yetiştirelim.

    Allah tarafından dünya yaratıldığında kaç tonsa yine aynı. Üstüne altı milyar insan bindi diye kilosu artmıyor. Binlerce hektarlık orman yandığında dünyanın kilosu azalmıyor.

    Sular buhar olup uçsa, temizlendikten sonra yağmur olup tekrar geliyor. Buzlar suya, sular buhara, buharlar yağmura dönüşüp dururken dünyadan bir damla eksilmiyor, şekil değiştiriyor.

    Ayette  belirtildiği gibi her canlının rızkı Allaha ait olunca, bin yıl sonrasında dünya nüfusu kaç olursa olsun kainat onlara yetecektir.

    Her çağın ilim adamları Allah’ın hazinelerinden nasiplerini almak için çalışacaklar ve bulacaklardır.

    Yeter ki biz, maddeyi değil, insanı esas alalım ve ekmek sayısına göre insan yetiştirmek yerine, insan sayısına göre ekmek üretmeye devam edelim.