ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    HANIMI MÜSLÜMAN OLAN MİSYONER



    HANIMI MÜSLÜMAN OLAN MİSYONER

    Çanakkale’de İngiliz askerleri ile Türk askerleri siperde yakın mesafede savaşırken yaralanan bir İngiliz subayı, şuursuzca siperden öne doğru fırlar ve iki siper arasında  çırpınmaya başlar.

    Can korkusu nedeniyle İngiliz tarafından yardıma gelen olmayınca Türk tarafından  bir Mehmetçik, iki siper arasında kurşun yağmurlarına aldırmadan İngiliz subayının yanına varır, kucağına alır, İngiliz siperlerine varır ve subayı teslim ettikten sonra yine salına salına kendi siperine doğru yürüyünce İngiliz tarafında atılan kurşunlar durur.

    Çanakkale’de destan yazanların mertebeye erdiği yerleri gezenler, Mehmetçiğin kucağında İngiliz subayın anıtını da görürler.

    Türk askerleri ve hekimlerin, yaralı düşmanları da tedavi etmeye başladığını gören İngiliz komutan, “Bunların iyilik severliği bizi içimizden vuracak” der ve askerlerin tedavi edildiği yerleri bombalayarak iki taraftan 27 bin yaralının ölmesine sebep olur.

    Ömrünün otuz yılı Hindistan ve Afrika’da Misyonerlik faaliyetleri içinde geçen ve halen bu görevine Hindistan’da devam eden bir Amerikalı misyonerin hanımı 1993 yılında benim önümde Kelime-i şehadet getirdi. Ondan dört sene sonra da oğlu yine benim önümde Kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldu.

    İkisi de Müslüman olduktan sonra altı ay içinde Kur’an okumasını öğrendiler. Anne, İstanbul’da çok önemli kolejlerde İngilizce öğretmenliği yaptı.

    28 Şubat döneminde başörtülü olduğu için ders vermesi engellendi.

    Oğlu ise Güzel sanatları birincilikle bitirirken, özel bir ustadan da ahşap oymacılık dalında icazet aldı.

    Ana-oğul Kur’anın dili olan Arapçayı öğrenmek için 2002 yılında Türkiye’den ayrıldılar ve bir Arap ülkesinde Arapça öğreniyorlar.

    Oğul, Üniversitede Türk ve İslam sanatları üzerine dersler veriyormuş.

    Amerika, Kuzey Irak’ta, Kuzey Suriye’de  misyonerlik faaliyetlerine ağırlık verecekmiş, versin. Çuvallarla para dağıtacaklarmış, dağıtsınlar.

    Tepesinden yüz binlerce ton bomba yağdırdığı, oğlunu ve kocasını öldürdüğü, evini başına yıktığı Iraklı kadınlara Hıristiyanlık propagandası yapacakmış yapsın. Parasını alırlar ama ülkeleri yakıp yıktıran, bu insanların dinini almazlar.

    Değerli dostum Ahmet Bayazit merhum anlatmıştı, Turgut Özal döneminde Habeşistana/Etyopya’ya yapılan yardımları görüntülemek için gittiklerinde çok fakir bir Müslüman köyüne uğradıklarında “Dün, bir saatliğine Hıristiyan olduk” demişler.

    Nasıl olduğunu sorduklarında “Misyonerler bir kamyon un ile geldiler. Hıristiyan olursanız bu unları size veririz, yoksa başka köylere götüreceğiz” dediler biz de kabul ettik. Köyün meydanında topluca  İstavroz çıkardık. Un indi; onlar gitti. Biz tekrar Kelime-i şehadetimizi getirdik” demişler.

    Bizim her insanımız dininin tabii temsilcisidir. Mehmetçiğin o ateş hattından İngiliz subayı kurtarıp İngilizlere teslim ettikten sonra korkusuzca yine ateş hattından kendi siperine dönmesi, yetmiş beş sene sonra bir Avustralyalının Müslüman olmasına sebep oluverir.

    İstiklâl savaşında Gaziantep’te, üç günlük gelinin kınalı ellerini kesip Fransa’ya götürüp sevgilisine hediye eden zihniyetin Hıristiyan misyoneri, Gaziantep’de ne yapabilir?

    Bundan elli yedi yıl önce Cezayir’in kurtuluş savaşı verdiği yıllarda Almanya’nın Cezayir büyük elçiliğini yapan Hoffman, Fransızların, Almanların, Amerikalıların, İngilizlerin iğrenç yüzünü ve Cezayirli Müslümanların şanlı direnişini görünce Müslüman olur.

    Körfez harbine gelen Amerikalı bir bayan üsteğmenin Zahran kentinde Müslüman olduğunu, sonradan tanıştığı bir Filistinli ile İstanbul’da evlendiğini ve dini nikahlarını benim kıyıverdiğimi  daha önce yazmıştım.

    İncil’e ve Hz. İsa’ya iman eden bir Müslüman’a ne diyecekler de Hıristiyan yapacaklar?

    Bizim ülkemizdeki İsa isimli insan sayısı, Avrupa’nın veya Amerika’nın tamamındaki Jesus veya Christ isimli insan sayısından daha fazla. İnsan kendi çocuğuna sevdiğinin adını verir. Hz. İsa’yı biz onlardan daha fazla severiz.

    Misyonerler ne diyecekler? “Gel, sen de Hitler gibi, Bush gibi ol” mu diyecekler?