ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    HER ŞEY ASLINA RUCU EDE


    Bizim için en önemli olan şey, Cenabı Hakkın, hakkımızdaki bilgisi ile halkın, hakkımızda kanaatidir.



    Biz, ten ve candan meydana gelmişiz.



    Canımız halk tarafından görülemez.



    Canımızın genişliği yer ve göğe sığmaz.



    O meydanda özgürce dolaşırken biz, tenimizi seyredenlere de hoş görünme durumundayız.



    Sevgili peygamberimiz, bir cenazenin kabristana doğru götürüldüğünü ve bazı insanların o cenazeyi iyilikleri ile anıyorlarken görür.



    Sevgili peygamberimiz bunların iyi şahitliğini görünce “Vacip oldu” der. Bir başka cenaze için kötülüklerinden bahsedildiğinde yine “Vacip oldu” der.



    Ashabı kiram sorarlar “Ya rasülellah ne vacip oldu?” Efendimiz cevap verir “Her hangi bir Müslüman için dört kişi iyiliğine şahitlik yaparsa Allah onu Cennete koyar” diye cevap verir.



    Ashap “Ya üç kişi şahitlik yaparsa?”



    Allahın rasülü “Üç kişi de olsa”



    Ashap “Ya iki kişi?”



    Allahın rasülü “İki kişi olsa da” deyince ashap bir kişiyi sormaz. (Buhari, Cenaiz, hadis 1301, 1302, Şehadat hadis 2499, 2500)



    Biz, Hakkın rızasını halkta, halkın memnuniyetini Hakta arayanlardanız.



    İman tarif edilirken “Dil ile ikrar, kalb ile tasdik” diye tarif edilmiş.



    “Dil ile ikrar” halk içindir.



    “Kalb ile tasdik” Hak içindir.



    Şairlerimizden Şemsi Efendi:



    “Vasıl olmaz Hakka kimse cümleden dûr olmadan



    Kenz açılmaz şol gönülden tâki pür nûr olmadan



    Sür çıkar ağyarı dilden tâ tecelli ede Hak



    Padişah konmaz saraya hane ma’mur olmadan



    Mûtü kable en temût sırrına mahzar olan



    Haşri neşri bunda görür nefha-i sûr olmadan



    Hak cemalin kâ’besini kıldı aşıklar tavaf



    Yerde Kâ’be gök yüzünde beyt-i ma’mur olmadan



    Bir acayib derde düştüm tutuşur Şemsî müdam



    Hakka mağfur olmak ister halka makbul olmadan” diyerek en veciz şekilde ifade edivermiş.



    Sizin kendiniz hakkındaki kanaatiniz fazla bir şey değiştirmez.



    Toplum sizi korkak biliyorsa, sizin kendinizi cesur bilmenizin size fazla bir faydası yoktur.



    Mideniz açsa, kürdanla dişlerinizi temizleyerek et yemiş numarası yapmanızın da mideye faydası yoktur.



    Üzerinizde, sofranızda ve çevrenizde görülmeyen zenginliğin faydası yoktur.



    On senedir annenizi görmüyor, gücünüz yettiği halde ona yardım etmiyorsanız, sizin “Ben annemi çok severim” demenizin faydası yoktur.



    Amerika’da birkaç ay kalan ve oradaki üniversitelerde konferans veren bir profesörümüz, Türkiye’ye dönüşünde Üniversitedeki bir arkadaşına “Biz ne yaparsak yapalım, adımız Ali Veli ise, pasaportumuz Türk pasaportu ise bizim ateist olduğumuza inanmıyorlar. Konferansa başlarken ateist olduğumu vurguluyorum. Buna rağmen sorular bölümünde “Siz Müslümanlara göre Ortadoğu sorunu nasıl çözülür?” gibi sorular soruyorlar. Soruya cevap verirken tekrar ben ateist olduğumu vurguluyorum, ardından gelen soruda “Siz Müslümanlara göre….?” Sorusu tekrar geliyor. Bizim gâvurluğumuza inanmıyorlar. Sen şahit ol ben yeniden Şehadet kelimesi getirerek Müslüman oluyorum” der.



    Amerika eski Dış İşleri Bakanı Colın Powel yaptığı bir konuşmada “Türkiye İslâm Cumhuriyeti” demişti de Türkiye’de yer yerinden oynamıştı.



    Öyle olmadığımızı anlatmak için Amerika’da basın toplantısı yapanlarımız, “Türkiye’nin İslâm cumhuriyeti olmadığını bilmeyenlere öğreteceğiz” diyenlerimiz oldu.



    Peki de elli yılda öğretememişsek, bir günde mi öğreteceğiz?



    Parasına, silahına, siyasetine bağımlı olduğumuz bu insanlar, geri zekalı da bizim durumumuzu algılamada yanılıyorlar mı acaba?



    Bir insanın sözünden ziyade özü önemlidir. Profesörümüzde görüldüğü gibi, 07-06-2001 tarihli Aktüel dergisindeki röportajda da görüldüğü gibi kendini ateist olarak tanıtan entelektüellerimizin, bazı olaylar karşısında Müslümanlığını ortaya koyuverdiği görülüyor.



    “Söyleyene bakma söyletene bak” atasözümüz bizim prensibimizdir.