HER ŞEY
BİZE ONU HATIRLATIR
16/05/2019/PRŞMB/MİLLİGAZETE
Çocukluğumuzda
Allahın sıfatlarını öğrenirken Sübuti Sıfatları: Hayat, İlim, Semi, Basar,
İrade, Kudret, Kelâm, Tekvin diye ezberlemiştik.
Kelam
sıfatıyla Rabbimiz, Peygamberleriyle konuşmuş, bazı peygamberlerine kitaplar
ve sayfalar indirmiş ve o kitaplarla kişinin Rabbiyle olan ilişkileri, Kişinin
İnsanlarla olan ilişkileri, kişinin tabiatla olan ilişkileri düzenlenmiş.
Tekvin
sıfatıyla Rabbimiz, tabiat kanunlarını yaratmış ve o tabiat kanunlarının
tamamını insanlığın menfaatlerine uygun olarak yaratmış.
İnsani
ilişkilerimizi en doğru şekilde devam ettirebilmek için bütün insanları
yaratan Allahın koyduğu kanunları öğrenmek için Kuran ayetlerini anlamamız
gerektiği gibi, fiziki hayatımızı düzenli devam ettirebilmek için de tabiat
kanunlarına uymamız gerekir.
Kuran
kanunlarını bilmek için her ayetin, kelimesinin, her harfinin ne manaya
geldiğini bilmemiz gerektiği gibi, fiziki hayatımızın düzenli olması için de
yaratılan denizin, yıldızın, çiçeğin, çocuğun, taşın, kuşun, dağların,
derelerin, ormanların, hayvanların kısaca yaratılan her şeyin, maddesini,
kütlesini, atomunu, hücresini, elementini ve her şeyini bilmemiz gerekir.
Tefsir
yazmak, okumak ve onunla amel etmek ibadet olduğu gibi Allaha, peygamberine ve
Kurana iman eden bir insan fizik, kimya, biyoloji, deniz bilimleri, yıldız
bilimleri, bitki bilimleri, maden bilimleri, Tıp, Eczacılık gibi bütün ilim
dallarıyla uğraşmak farzı kifaye olduğundan ibadet sayılır.
Yalnız,
her tefsirci Kuranı Kerimden kendi kültür kabı kadarını, çağının ihtiyacı
kadarını aldığı gibi, bütün kâşifler de tabiattan kendi kültür kabı kadarını
ve çağının ihtiyacı olanını alırlar.
Kıyamete
kadar Tefsir yazımı devam edeceği gibi kıyamete kadar keşifler de devam edecek.
Bütün İlimler
İslâmî İlimlerdir.
Tabiatı yaratan Allah, Peygamberlere kitaplar
gönderen de Allah celle celalühtür.
Müfessir, Allahın kelâmını tefsir ederken, Fizik,
kimya, biyoloji, astronomi, deniz bilimleri, madenler, ormanlar ve top yekün
yaratılanlarla ilgilenen ve o tabiattaki kanunları keşfetmeye çalışanlar da
Rabbimizin tabiata koyduğu kanunları keşfettiklerinden İslâmî ilimlerle meşgul
oluyorlar.
Onun için bütün ilimlerin öğretim üyelerine saygılı
davranmalarını, ceketin önünü iliklemeden konuşmamalarını, kelimelerin en
naziklerini seçmelerini, ateist bile olsa taşıdığı ilim hatırı için saygıda
kusur yapmamalarını anlatıyor ve sınıflara girerken mabede girermiş gibi
girmelerini söylüyorum.
Onun içindir ki daha önce geçen ilim adamlarımız
insanlık ailesinin ihtiyacı olan ilim dalları için Farz-ı kifaye dir, yani o
toplumun ihtiyacını giderecek kadar ilim adamı yetiştirmek toplumun bütün
bireylerine farzdır. Ancak bu ihtiyacı birkaç kişi karşılarsa diğerlerinin
üzerinden farzı yerine getirme sorumluluğu düşer demişler. Diyorum.
Beni
bir dağda buldular,
Kolum kanadım kırdılar.
Dolaba layık gördüler,
Onun için inilerim.
Ben bir dağ ağacıyam,
Ne tatlıyam, ne acıyam.
Ben Mevlaya dûacıyam
Onun için inilerim.
Diyerek,
bir ağacın iniltisini bize duyuran
Yunus
Emre:
Sordum
sarıçiçeğe benzin neden sarıdır?
Çiçek
eydür derviş baba ahım dağlar eritir. Diyerek, sarı çiçekle konuşur ve onunda
ahları ve vahları olduğunu haber verir.
Rabbimizin:
Yedi gök ve yerdekiler bu ikisindekiler Onu tesbih ederler. Onu hamd ile
tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ancak siz onların tesbihini anlayamazsınız.
Şüphesiz o Halimdir. Ğafurdur. ( İsra süresi ayet 17/44) ayeti er Rahman suresindeki Otlar ve ağaçlar (Allaha)
secde ederler. Ayeti şairlerimizin kulağını hem insanlara hem tabiata hem
Kurana çevirmesine sebep olmuştur.