ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    HOCALAR VE YASAMACILARI


    Sayın Kenan Evren’in hanımı merhume Sekine Evren vefat ettiğinde Cumhurbaşkanlığı köşkünde 250 bin “Lâ ilâhe İllallah” Kelime-i tevhidi çekilmiş.

    Kelime-i tevhid çekiminin zamanı uzayınca darbe yapan kumandanlar da ellerine tespihlerini almışlar ve çekime yardım etmişler.

    Cumhurbaşkanlığı köşkünde hatimler indirildiği haberi o günlerde basına da intikal etmişti.

    Bazıları bu haberle sevinmiş ve “Bak, Kur’an-i kerim makam olarak en yüksek yerde okunuyor” denmişti.

    Halkımızın ve halkımız arasından çıkan Generallerin, Kur’ana olan saygısı bütün halkımızla beraber beni de çok sevindirir.

    Ancak, Kur’an, bizim iki dünyamızı da düzene sokmak ve güzelleştirmek için indirilmiştir.

    İçinde verilenlerin tatbik edilmesi gerekir.

    Reçetenin içeriğine değil de kağıdına önem veren, ilaç isimlerini 250 bin defa okuyan hastanın hastalığı iyi olmadığı gibi Kur’anın emir, yasak ve tavsiyelerine uyulmadığı takdirde cenazeden cenazeye ele alınan kitap aslında ona saygı değil saygısızlıktır.

    Korkut Eken tarafından “Fakir fukara babası” olarak nitelendirilen Sayın Sedat Peker, bir röportajında “Bizim toplumumuzda tezatlar var. Medeni Hukuk'u İsviçre'den, Ceza Hukuku'nu İtalya'dan, Sanayi Hukuku'nu Fransa'dan, Almanya'dan alıyoruz. Üzerine Türk Ceza Kanunu deyip, uygulamaya koyuyoruz. Şimdi sormak gerekir; eğer bir toplumun etkisi altında kaldıkları toplum öğretileri kanunlara yansımıyorsa, aynı kültürü paylaşmayan, aynı toplumda yaşamayan insanların yazmış oldukları kanunları ki, bunlar bir de 1940 model olursa, yamalar yapılsa da bu topluma uyar mı? Bu doğru olsaydı, kanunlar zenginleri korumak, fakirleri ezmek amacıyla yapılmıştır, mantığını ortadan kaldırabilirdik.” Diyor.

    Sayın Sedat Peker’e “Fakir babası” diyenler olduğu gibi Mafya babası diyenler de var. Onun sözünü delil getirme” diyen olabilir.

    Hazreti Ali (Allah ondan razı olsun)“Ünzur ilâ ma kale, velâ tenzur ilâ ma kale/Söylenene bak, söyleyene değil” buyurmuş. (Uyun’ül Enba 1/465)

    Peki, 1943-1945 yıllarında İstanbul ve Ankara Hukuk Fakültelerinde konferanslar vermiş, Türk hukukçularını derinden etkilemiş İngiliz hukukçu Clive Parry, inin “İngiliz Hukuk Sistemi” isimli konferansını Vakur Versan Türkçeye terceme etmiş ve İstanbul hukuk Fakültesi 1945 yılında İsmail Akgün matbaasında bastırmış.

    Seksen sekiz sayfalık kitabın üçüncü sayfasında GİRİŞ bölümünde Roma hukukunun İstanbul’da Justinianus’un ilhamı sayesinde yazıldığın söyledikten sonra “Çünkü açıkçası, bu günkü Avrupa hukuku dünkü Roma’nın hukukudur. Fakat bu gün bu hukuk Roma lejyonerlerinin kalkan ve mızrakları tarafından taşınmıyor ve sağlam Roma yolları ve korkunç vergi usulleri ile himaye edilmiyor. Şimdi bu hukuk muhtelif diyarlara o memleketler halklarının isteği daveti üzerine girmektedir. Bu şekilde nihayet genç ve dinç Türkiye Cumhuriyeti devrinde İstanbul’a da davet etmiş bulunuyor. Tabiidir ki bu gün Avrupa’da Jüstinyenin kanunudur.”

    Justinianus’un ilhamından doğan, adam öldürme ustası Romalı Lejyonerlerin kalkan ve mızrakları gölgesinde vergi memurlarının korkunç vergi usulleriyle yaygınlık kazanan Roma hukuku, İstanbul’da yazıldığı halde 1453 ten sonra sınır dışı edilmiş.

    Aradan 500 yıl geçtikten sonra Fatih’le beraber İstanbul’a gelen İslam hukuku sınır dışı edilmiş ve İsviçre, İtalya, Almanya, Fransa patentiyle Roma hukuku Türkiye’ye tekrar davet edilmiş.

    Bu gelişte Romalı Lejyonerlerin veya vergi memurlarının baskısı değil, Doların, Markın, Euro’nun en başta silahların baskısı vardır.

    Hatta silah üstünlüğü ve sermaye üstünlüğüyle gelen hukuka itiraz edenlerin başı koparılmış.

    1923 ten beri “İsviçre hukukuna göre evlenen, İtalya ceza yasasına göre cezalandırılan, Alman usulüne göre yargılanan, İslam hukukuna göre defnedilene Türk denir” diye bir alaylama vardır.

    Vardır ama bu ince alayı bizim birçok hocamız da davranışıyla onaylamaktadır.

    Hukuki hiçbir konuda görüşüne müracaat edilmeyen, bilgisi boyundan yüksek hocalarımız, makamı büyük birinin cenazesi olduğunda, davetsiz müsafir olarak kapının önünde bitivererek alaya alındığının dahi farkında olamamaktadır.

    Hocalaımız böyle de kendini “İslamcı” olarak niteleyen yasamacılarımız, farklı mı?

    Ezanda okunan Kelime-i tevhidi günde birkaç defa tekrarlarlar, beş vakit namazlarında “Elhamdü lillahi Rabbil alemin” derler ve bütün alemi besleyip büyütenin, onları koyduğu kanunlarla terbiye edenin Allah olduğunu söyledikten sonra toplanıp Avrupa kriterlerine uygun kanunlar çıkarmaya çalışmaları hocalarımızınki gibi de değildir.

    İslam dini, bizim doğumdan ölüme kadar her saniyemizi yönetmek için indirilmiştir.

    Kalbimizin atışını beş dakikalığına Batının en iyi hastanesinde, en değerli doktorlarına teslim etmezken, Rabbimizin yarattığı şekilde onun koyduğu tabiat kanunlarına göre işlemesi için çalışırken, Rabbimizin indirdiği Kur’an-i Kerimi rafa kaldırıp onun yerine 1500 yıllık Jüntinyen kanunlarından mülhem kan dökücü kanunları almak ne kadar mantıklı olduğunu cümle alem görüyorken hala direnişin sebebi bizim pısırıklığımızdandır, başka bir şey değil.