KİMSE GÜNEŞİ ÜFLEYEREK SÖNDÜREMDİĞİ GİBİ
25/12/2020
Mahmut Toptaş
18 Nisan1988 yılında o günlerde kapalı olan Büyük Ayasofya Camiine imam olarak atandığımda, Milliyet gazetesinde birinci sayfadan verilen haberde, Karamanda İmaret Camiini açan imam, Ayasofya ya imam olarak atandı. Burayı da açacak anlamında bir haber çıkmıştı.
İmaret Camii de yıllarca kapalı kalmıştı ve sonunda Zehir Hafiye diye adlandırılan o günlerde İçişleri Bakanı olan merhum Faruk Sükanın gayretiyle açılmıştı.
Memurluğumun bir kısmı İmamlık, bir kısmı Murakıplık bir kısmı da Vaizlik olarak geçti.
Cemaatimle benim aramda diplomamın dışında fazla bir fark yoktu.
Yani cemaate göre imam veya imama göre cemaat olarak değerlendiriyordum kendimi.
Hayata yansımayan ilmi, ilim kabul etmediğimden benimle cemaatim arasında fark yoktu.
Bir şeyler anlatırken birlikte yaşayalım ve ben yalnız kalmayayım için anlatıyordum.
Yıllar sonra İmamı Gazalinin hocası, Nizamiyye Medresesinin bu günkü ifadeyle Rektörü, Mekke ve Medine de imamlık yaptığı için İmamül-Harameny el Cüveyni adını alan ve Cüveyni künyesiyle bilinen, kelam ilminin en yüksek makamına oturmuş olan bu değerli ilim adamı son günlerinde:
وهَا أنا ذا أموت على عقيدة أمِّي، أو قال : على عقيدة عجائز نيسابور
İşte ben, anamın veya Nisabur yaşlılarının akidesi üzerine ölüyorum demiş.
Buna benzer söz söyleyen çok fazla ilim adamımız var. Özel bir makalemde onları ve kaynaklarını açıklayacağım inşallah.
Senedi zayıf diyenler olmuş, hayır bu hadis uydurma diyenler de olmuş ama değerli kitaplarımızda:
عَلَيْكُمْ بِدِينِ الْعَجَائِزِ
Dininiz koca karı dini gibi olsun sözü çokça tekrarlanmış.
Günaha girmemek için Kibarı Kelam diyelim.
Hikayeye göre Fahreddin-i Razi, bir ile davetli olarak gelirken Vali, vilayetin ileri gelenleri ve halkın tamamı şehir dışında karşılamak için çıkmışlar.
Geç kalan biri koşarak giderken bakmış ki, koca karının biri ip eğirirmiş. Adam ona bağırmış, Ana ne durursun, herkes şehrin dışına karşılamaya çıktı. Bu gelen adam, bin delil ile Allahın varlığını ispat eden adam, haydi gel deyince kadın, A yavrum, onun bin tane şüphesi varmış. Allah vardır, birdir, ortağı ve benzeri yoktur demiş ve işine devam etmiş.
Benim o değerli hoca efendilerle kendimi kıyaslamaktan Allaha sığınırım. Onların eserlerini anlamaya çalışıyorum.
Benim bu gün anlatmaya çalıştığım bir başka konu.
1960 ile 1980 yılları arasında komünistlerin çok fazla öne çıktığı yıllardı.
Gencecik Anadolu çocukları gözlerini kırpmadan ölüme gidiyorlardı.
O günlerde önde görünen bazı İslamcı insanlar, onlara gıpta ile bakar keşke biz de onlar gibi olabilseydik derlerdi.
Şimdi o Keşke diyenlerimiz yiyorlar ülkenin etli keşkeğini.
Kuran ve Ehli Sünnet çizgisinden ayrılmayanlar, bu tür Keşke lere tenezzül etmediler.
Fani olanın sözü de fena olduğunu biliyorlardı ve Baki olanın kelamına kimsenin galip gelemeyeceğini de biliyorlardı.
Kuran-i Kerimi indiren Rabbimiz, Kuranı koruma garantisini de vermişti. Ve şu iki ayetlerle de bizi müjdeliyordu:
يُرِيدُونَ لِيُطْفِئُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَاللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ
Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Allah ise, kâfirler hoşlanmasa da nurunu tamamlayacaktır. (Saff süresi ayet 61/8)
يُرِيدُونَ أَنْ يُطْفِئُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَيَأْبَى اللَّهُ إِلَّا أَنْ يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ
Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek isterler. Kâfirler hoşlanmasalar da, Allah nurunu tamamlamaktan başka bir şey istemiyor. (Tevbe süresi ayet 9/32)
Ziya Paşa da:
"Takdir-i Hüdâ kuvve-i bâzû ile dönmez,
Bir şem'a ki Mevlâ yaka, üflemekle sönmez!" diye Türkçeye terceme edivermiş.
Marksın kitabına iman edenler, Rusya ve Çinde uygulamasını gördüler ve yetmiş yılda yetmiş milyon insan öldürdüler ve sonunda Çıkmaz sokakmış dediler.
Ülkemizdekiler de şimdilerde geçmişlerini temizleme yolundalar ve Biz sosyal demokrattık diyerek üstünü kapatıyorlar.
Samimi olanlarının sözüne ben inanıyorum. Analarının ve babalarının dini olan İslama rahat geçtiler.
Keşke diyenlerin döneminin nesli İslamı öğrenme ve yaşama yolunda çok ileri bir safhaya geldiler.
İlahiyat Fakültelerinde, İmam-Hatiplerde, medreselerde, başını Allahın emirlerine eğerek, peygamberini örnek alarak sessizce yol aldıklarını biliyorum.
Yüz kızartanlara bakmayın siz. Belki onlar, dış düşmanlara karartma görevi yapıyorlardır.
12 Eylül 1980 darbesinin ağırlığı devam ederken ben, yatsı namazından sonra bir camide haftada bir akşam, Siyasal öğrencilerine sevgili peygamberimizin yöneticilik tarafını anlatıyor ve örnekler veriyordum.
TRT türkücülüğünden emekli bir sanatçı, o caminin beş vakit cemaatiymiş.
Bir gün bana yaklaştı ve kulağıma Hocam, siz ders yaparken ben, cami dışında nöbet tutuyorum dedi.
Biz yanlış bir iş yapmıyoruz. Beklenecek bir durumumuz yok dememe rağmen aklına yatmadı ve bekçiliğe devam etti.
Bu yanlış şeyler söyleyenlerimiz, belki o türkücü gibi görev yaparlardır, İlahiyattan bir şey çıkmaz dedirterek korumaya çalışırlardır.
Siz, onlara cevapla vakit geçirmeden, Rabbimizin ve Rasülünün doğrularını anlatmaya ve nasıl yaşanacağını göstererek eğitmeye devam ediniz.