KİMSEYE SÖYLEYEMEDİM
İstanbul merkez vaizi iken ayda bir defa İstanbul Müftülüğünde fetva nöbetimiz olurdu.
Sabah saat dokuzdan saat beşe kadar fetva odasında oturur kendisi gelerek fetva soranlara, telefonla soranlara bilebildiğimiz kadarıyla cevap verirdik.
Telefonla gelen sorular daha fazla olur ve bir de kendini gizlemek isteyenlerin soruları telefonla olur.
O gün sorulan soruları ve verilen cevapları da fetva defterine yazarız.
Bir gün telefonla birsi öyle bir soru sordu ki o soruyu fetva defterine yazamadığım gibi aradan on beş yıl geçmesine rağmen hiçbir kimseye söyleyemedim.
Kişinin şahsi günahı ama bu güne kadar doğuda batıda her türlü günahı hayal edip yazan, filme çekenlerin dahi aklına gelmemiş.
Ben birine söyleyiversem hemen kişinin işleyebileceği bir günah.
Ama ondan başkasının aklına gelmemiş.
Siyah beyaz televizyon seyrederken bir gün Ankarada bir kadın kocasına karşı bir suç işlediğini ve kadının hapse atıldığını akşam haberlerinde duyduğumda yanımdakilere Keşke bu haber verilmeseydi, çünkü yaygınlaşır dedim, ikinci gün aynı suç Edirnede işlendiği haber olarak duyuruldu.
Dikkat etmişseniz bu günlerde Müslüm babayı dinleyenlerin hiç biri kendini jiletlemiyor.
Yine dikkat etmişseniz bu günlerde kimse kendini Boğaz köprüsünden atmıyor veya atma teşebbüsünde bulunmuyor.
Yarından itibaren iki tane acar magazin muhabiri Müslüm babanın konserlerine katılıverse ve içeri girenlere Hani jiletler? diye soruverse jiletlemeler hortlar ve akşam haberlerinin birinci haberi oluverirler.
İki yıl önce Güneydoğudan kız ve kadınların intihar haberleri gelirdi
Güneydoğuyu ancak haritada gören uzman mı azman mı ne olduğu bilinmeyen insanlarımız ahkam keserlerdi.
Ne oldu iki yıldır intihar haberi yok.
Rabbimiz, bir toplum içinde meydana gelen bazı olayları gören veya duyan Müslümanlara hemen o haberi yaymamalarını, yetkili makama bildirmelerini, o makam o haberin duyurulmasında hayır varsa duyurabileceğini yoksa duyurmayacağını, kararı onların vermesi gerektiğini ama mutlaka değerlendireceğini haber vermek üzere Onlara emniyet veya korkuya ait bir haber geldiğinde onu yayıyorlar. Eğer o haberi peygambere ve onlardan olan emir sahiple¬rine götürselerdi, onların içinden o haberden mana çıkaracak olan¬lar onu bilirdi. Eğer Allah'ın Iütfu ve rahmeti olmasaydı çok azınız müstesna siz şeytana uyardınız. Buyurmuş. (Nisa süresi ayet 83)
İslâmi bir devlette bütün Müslümanlar, İslam devletinin devamı için gözcü, bekçi, koruyucudurlar.
Devletinin çıkarına veya zararına olan olay veya haberi duyduğunda hemen onu yetkili birimlere bildirmelidir.
Halka bildirerek paniğe sebep olmamalıdır.
Devletin yetkili birimleri, açıklamakta fayda görürlerse on¬lar açıklarlar.
Ama kesinlikle o haberi değerlendirirler.
Son günlerde kadına karşı işlenen suçlarda da durum böyledir.
Devlet önce eğitim yoluyla tedbirini almalıdır.
Sonra ekonomik, sosyal, psikolojik önlemler alınmalıdır.
Yasamayı yapan siyasiler, basının oyuncağı olmaktan çıkmalıdırlar.
Basın bir konunun üzerine gidiverince siyasiler, tacizci erkekleri kısırlaştırmaktan dem vurarak basına yaranacaklarını sanıyorlar.
Parti liderleri arasında laf getirip götürerek bütün liderleri birbiri aleyhine laf ettirerek akşam haberlerini Birazdan larla heyecanlı hale getiriyorlar.
Haberleri dinleyenler de sabahleyin beni horoz senin horozu dövdü sohbetleri yaparlar.
Sevgili peygamberimiz buyurur: Kişiye her duyduğunu yayması yalan olarak yeterlidir (Müslim, Sahih, Mukaddime hadis no 5)
|
|
|