KAFİRE SALA DİYEN KAHRAMANLARA
08/01/2019/Salı/Milligazete
1990 lı yıllarda Rusya Birliğinin dağılmasıyla Türk
Cumhuriyetlerinden Müslümanlar akın etmeye başlamıştı Türkiyeye.
Özbek hocalarından biri de yine kendisi gibi hoca
olan hanımıyla beraber Hacca gitmek için İstanbula gelirler.
Rusya döneminin ucuzluğuna kanarak cebine elli lira
koyar ve Rus uçağıyla İstanbula gelir.
Havaalanından Beyazıta gelince cebindeki paranın
tamamını taksici alır ve beş parasız İstanbulda kala kalır.
Beyazıt camiinde öğle namazını kılarlar, dışarda
kara kara düşünmeye başlarlar.
Hacca gidecek bilet parası, öğle yemeği parası,
otelde kalacak para hepsi dert olur, ağızlarını bıçak açmaz.
Durumu gören gencecik bir Üniversite öğrencisi,
durumu sorar, öğrenir, çare bulmam için bana getirir.
Ben de evinde yedirip, yatırmanın dışında
yapabilecek bir şeye sahip değilim.
Birkaç gün bizde kaldık. Bir fabrikanın
muhasebesini yapan değerli bir arkadaşım durumu öğrenince, patronuna anlatır ve
o da Hacca gidiş biletlerini alıvereceğini söyler.
Sevdiğim bir arkadaş, Hac işi yapardı. Onun Hacca
gideceği uçaktan bilet aldırdım ve o iki kişinin yatacağı yeri hac şirketinin
sağlamasını temin ettikten sonra, Tefsir derslerime katılan bir noter de hacca gidecekti, bu iki müsafiri onunla tanıştırdım
ve Hac boyunca bu ikisinin yeme-içmesi sana ait diyerek yolladım.
Rus zulmü altında gizli gizli İslami eserlerin
tamamını okuyabilecek ve konuşabilecek kadar Arapça öğrenmiş bu değerli hoca
efendinin hanımı da gizlice öğrendiği dinini, açıklık politikası başladığı
günlerde açıktan okutmaya evinde başlayıvermiş.
Asıl konuma geleyim. Birkaç gün bizde kaldılar ya
işte o zaman içinde ben, özbe öz Türk köyü olan köyümde öğrendiğim ama en az
kırk yıldır konuşmadığım kelimelere yeniden can geldi, evin içinde dolaşmaya
başladılar.
Hanımı soruyor, Bu çocuk bunun kardeşi mi? diyor,
nasıl bildin dediklerinde Okşuyor diyor.
Benziyor anlamına gelen Okşuyor kelimesini ben
çocukken bilirdim ama en az kırk yıldır hiç dilimden dışarı çıkmamıştı.
Sala kelimesi dirildi o günlerde.
Sela veya sala deyince hemen cami minaresinden
sevgili peygamberimize yapılan dua akla gelir.
Doğrudur ama bizim köyde sela veya sala kelimesi
meydan okumak olarak kullanılırdı.
Çocuklar kendi aralarında birbirlerine meydan okuduklarında
Özbek hocanın hanımı gülerek Bak hele sela okuyor deyince hafızamın
kıvrımlarında sıkışıp kalan ve hiç görünmez yerlerde gizlenen kelime
fırlayıverdi meydana.
Hüseyin Kazım Kadrinin lügatine baktım sala
kelimesini sad harfiyle yazmış. Demek ki sinle sela değil, sala imiş.
Mübareze, meydan okuma, rest çekme, gözdağı verme,
düello manalarına gelen bu sala kelimesi, şairlerimiz tarafından da
kullanılmış.
Yenişehirli Avni:
Ey özlü sözlerin kıblesini arayanlar, size meydan
okuyorum, konuşun ama benim sözüm söz Kabesinin Bilalıdır anlamında:
Essala
ey kıble cûyânı maani essala
Guşedin
kim, Kabe-i nazmın Bilalidir sözüm diyor.
Nefi
de, söz erbabı arasında kendisinin üstünlüğünü inkar edecek birinin olmadığını,
varsa da birkaç tane kendini şair zanneden sefihlerden olduğunu söyledikten
sonra bütün söz sultanlarına meydan okuyarak Sala der:
Yok
münkir olur tabıma erbâb-ı suhande
Var ise
bir-iki müteşâir süfehâdır
İnkâra
kimin cüreti var ise desinler
Yârân-ı
suhan-fehm ü suhan-gûya salâdır
Hatta
Nefi, bu meydan okumayı sınırların dışına da çıkarır ve doğudan batıya kadar
bütün söz ehline meydan okur:
Var mı bir böyle kaside demeğe cüret eder
Şarktan
garba varınca sühan ehline sala
Ama sıcacık
evlerde otururken sözle yedi düvele meydan okumak kolay.
Dünya
edebiyatında kahramanlık destanlarının en birincisi kabul edilen Şehname isimli
eserin yazarı Firdesi-i Tusi, gece
dışarı çıkamayacak adar korkakmış.
Gazne
Devlet Başkanı Sultan Mahmut, onu
ödüllendirmek için para ve hediyeler göndermiş.
Firdevsi
de bu haberi duyunca Sultan Mahmudu hicveden/alaya alan şiirlerini hatırlamış
ve askerler beni öldürecek diye hep kaçmış ve sonunda gizlendiği köye askerlerin
geldiğini duyunca kalpten ölmüş derler.
Dilin
uzandığı yere kılıcını uzatamayan sahte kahramanlar olduğu gibi, kılıcını uzattığı yere dil
uzatmayan ama dilini uzatan düşmanın dilini kesen kahramanlar vardır.
Ve bu
günlerde bu türden kahramanlara ihtiyaç vardır.
On bin
kilometre uzaktan gelip, evimizin önünde kabadayılık pozuna soyunanlara sınırda
Sala diyerek haddini bildirmektir kahramanlık.