ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    KATİLİMİZİN KASASI DA G


    Para piyasasına aklı eren bir tanıdığım diyor ki “Türkiye’de yaşayıp da kazandığını veya çaldığını yurt dışındaki bankalara yatıranlar, paralarını geri getirseler Türkiye’de para sıkıntısı olmaz”.

    “Peki, bu adamlar yurt dışı bankalara faizi yüksek olduğu için mi yatırırlar?” sorusuna “Hayır, yüksek faiz nedeniyle değil, her an kaçabileceğini hesap ettiğinden yapar. Bu tür insanların pasaportları hep hazırdır. Birkaç tane havayolundan devamlı açık biletleri vardır….” Diye bir sürü dalavere anlattı.

    Anlattı ama hani “Korkunun ecele faydası yoktur” diye bir atasözümüz vardır.

    İran şahı Rıza Pehlevi, altın çeşmelerden akan sularda yıkanır, Fransa’nın yıllanmış şaraplarıyla sulanır, Amerika’nın viskileriyle kendinden geçer, batıya doğru uçtuğunda batılı pezevenkler ona dünyanın en güzellerini hazırlarlardı.

    1979 yılında Humeyni’nin devrimiyle devrilince yeryüzü ona dar geldi. Dost bildiği, paralarını yatırdığı ülkeler vize vermediler. Paralarını alamadı. Onulmaz hastalıklara tutuldu, yine halkı Müslüman olan Mısır kabul etti ve orada parasız öldü.

    Amerikan bankalarındaki parasını çekemedi.

    “Amerika devleti “Bu paralar İran’ın” dedi Şaha vermedi.

    İran devleti istedi “Bu paralar Şahın” dedi İran’a vermedi.

    Şahın oğlu varisi olarak istedi ona da vermedi.

    Dünkü Zaman gazetesinde Merhum Menderes’le beraber idam edilen Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun yurt dışındaki parasıyla ilgili bir haber vardı.

    O parayla ilgili bilirkişi raporu veren zatın hatıratında paraların rakam olarak abartıldığını, bir dolar karşılığı olan 1.500 İtalyan Liretinin dolar gibi gösterildiğini yani yurt dışındaki paralarının abartıldığı gibi fazla olmadığını yazmış.

    Yani az da olsa yatırılmış.

    En milliyetçi bir lider öldüğünde de İngiltere bankalarında yatan paralar varislerini karşı karşıya getirdiğini o günlerde gazeteler yazmıştı.

    Örneğimiz ve önderimiz olan sevgili peygamberimiz vefat ettiğinde kızı Fatıma’ya kalan maddi miras şu anda asgari ücretten emekli olan bir işçi veya memurun bıraktığı miras kadar değildi.

    Sevgili peygamberimiz: “Biz peygamberler topluluğu miras bırakmayız” buyurmuş.(Buhari, Sahih,Humus 1,Müslim, Sahih, Cihad 49, Ebu davud,İmarat 19)

    O bırakmadığı gibi Hazreti Ebubekir, Ömer, Osman, Ali (Allah hepsinden razi olsun) da bırakmamışlardı.

    Çocuklarını düşünmemişler mi?

    Hani bir Atasözümüz vardır: “Çocuğun akıllı neylesin malı, çocuğun akılsız neylesin malı”

    Babasından kalan malı çarçur edip dilenci durumuna düşenler olduğu gibi, kendi çalışmalarıyla kazananlar da var.

    Onlar çocuklarını çok iyi yetiştirdiler.

    Hazreti Ömeri’n oğlu Abdullah, İslam hukukunda kıyamete kadar rahmetle anılmaya devam edecek.

    Hazreti Ali’nin oğulları dünyadaki bütün haksızlıklara direnişin sembolü olmaya devam edecekler.

    Helalından kazanılacak.

    Helal kazancımızın içinde fakirin hakkı olduğunu söylüyor Rabbimiz. (Zariyat süresi ayet 19)

    Helal yollardan kazandığımızın zekat ve sadakasını verirken en yakın akrabadan başlamak suretiyle köyümüz, mahallemiz, şehrimiz fakirleri olarak sırayla verileceği öğretilir fıkıh kitaplarında.

    Yani kazandığınız yerin fakir insanları yardımda öne alınacak.

    Otuz yıldır dağ başındaki teröristi besleyen, otuz bin insanımızın ölümüne sebep olan, teröriste karşı direnen subaylarımızın başına çuval geçiren adamın kendisi güvenli olmadığı gibi kasası da güvenli değildir.

    Hatta yurt içindeki bankalara bile yatırmayın.

    Kazandığınız fazla paraları çalışanlarınıza ücret olarak geri veriniz.

    Sevgili peygamberimizin “Elinizin altındakilere yediğinizden yediriniz, giydiğinizden giydiriniz, güçlerinin yetmediği yükü yüklemeyiniz” (Buhari,Sahih, Itk 15) hadisine göre hareket ediniz.

    İşveren olarak sizin yediğinizden yiyebileceği, giydiğinizden giyebileceği bir ücreti veri bakalım ne çıkacak.

    İşçi, işveren dostluğu, kardeşliği çıkacak.

    Paralar yüz tane bankacının kasasında hapis olmaktan kurtulacak milyonlarca insanın cebinden diğer ceplere akıp duracak.

    Bu tür bir anlayış ve uygulama AB ve ABD de olmadığından, ekonomistlerimiz hatta işçi sendikalarımız bile bu tür bir anlayışa soğuk bakabilirler.

    Ama uygulamasını gösterecek insanlarımız onları da uygulamayla ikna edebilirler.