ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    KUZEY IRAKTAKİLER UMUTSUZ OLMAYIN


    KUZEY
    IRAKTAKİLER UMUTSUZ OLMAYIN

    03/10/2017

    Atalarımız, “Allah, açlıkla
    terbiye etmesin” der.


    Bu atasözünün değerini biraz
    yazın en uzun günlerde oruç tutarak anlarız.

    Her gün içtiğimiz suyun tadını
    iftar vaktinde daha iyi hissederiz.

    Ama hiçbir zaman açlığın
    vücudumuzu yemeye çalıştığını görmedik.

    Alla yalnız bizE değil,
    düşmanımıza da göstermesin.

    Uruguay’da 1972 yılında ot ve
    ağacın bitmediği, hiçbir canlının yaşamadığı 4000 metre yükseklikte dağdaki
    buzlara çarparak düşen uçağın içindeki 45 kişiden 18 inin 75 gün, ölenlerin
    zda yazılı bu konudaki maddelerin ne kadar doğru ve yerinde olduğunu yeniden ok
    etlerini yiyerek hayata tutunmaya çalıştığı günlerde Fıkıh/Hukuk kitaplarım
    ıumuştum.

    Sevgili peygamberimiz, Mekke’de
    kıtlığın hüküm sürdüğü, insanların açlıktan havayı dumanlı gördüğü, kadınların
    karınlarındaki çocuklarını bile düşürdüğü yıl, kendisi hakkında
    k konusunda oturum yapan, sonunda öldürme kararı veren Mekke yöneticilerini
    /Dar’un-Nedve/parlamentoda öldürmek, hapsetmek, sürgüne gönderm
    en halkına yardım
    göndermişti
    .

    Sevgili peygamberimiz aleyhinde
    söylenen şiirleri şarkı halinde gazinolarda söyleyen Sarra isimli kadın, bir
    gün geçimini temin edemez olunca, Medine’ye gelip sevgili peygamberimizden
    yardım istediğinde, bir yıllık geçimini sağlayacak yardım yapmıştı
    .

    Osmanlı Sultanı, Abdülmecid
    1845-52 yılları arasında İrlanda’da kıtlıktan halkın yüzde yirmisinin öldüğü
    yıl, üç gemi dolusu buğday ve sterlin gönderdiğini de hatırlayalım.

    Ağzı dualı, eli bereketli
    ecdadımızın: “Allah düşmanıma bile vermesin” duası ne kadar bizi anlatır.

    İstanbul’da “500. Yıl Vakfı” nın
    varlığı, İspanya’da Vatikan’ın, Müslümanların ve Yahudilerin yok edilmesi
    emrini verdiğinde kurtulabilenlerin Selanik ve İstanbul’a kabul edilen ve
    yardım edilen Yahudilerin varlığı da bize bir şeyler söyler
    .

    Barbaros Hayrettin Paşa, İspanya
    Müslümanlarını Kuzey Afrika’ya kaçak yollardan taşıyarak kurtardığını anlatır
    hatıratında.

    Dört milyona yakın Suriyeliye
    yardım elimizi uzatmamız, Özal döneminde 400 bin Iraklıya kapılarımızı açmamız,
    Müslümanların şu anda bile bu haliyle yine dünyanın en merhametli insanları
    olduğunu ortaya koyar
    .

    Bosna’ya saldıran Haçlı
    ordularının vahşetini gözlemlemek için gelen Birleşmiş Milletler gözlemcileri,
    dağın kuzeyinde haçlıların elinde esir olan Müslümanların hayvanlara bile uygun
    görülmeyen yerlerde aç ve susuz bıraktıklarını açlıktan ölenler yanında
    hastalananları görürler
    .

    Öbür gün aynı dağın güneyinde
    Müslümanların esir aldığı haçlı ordusunun saldırgan kafirlerine, Müslümanca
    muamele ettiklerini, üç öğün yemek çıktığını, yatak ve yorgan verildiğini,
    larının ölmediğinin alameti olarak değerlendirilmişti.
    banyolarına kadar sağlandığını gördüklerinde biraz utanmaları hala insanlı
    k

    Şu anda İstanbul ve diğer
    şehirlerimizde Asya’dan ve Afrika’dan gelip yaşamaya çalışan Müslüman,
    Hıristiyan, Budist, Animist insanların sayısı, yanılabilirim ama Avrupa
    Birliğindeki sığınmacılardan daha fazladır.

    Apartmanında yaşayan fakir
    ailelere veya bekarlara yediği yemekten bir kap indiren bir millet, Avrupa ve
    Amerika’da yoktur.

    Avrupa’da en fazla mülteciyi
    Almanya almış.

    Almış ama seçerek almış.
    Diplomasına ihtiyacı olduğu Suriyelileri seçerek almış.

    O seçilen insanlar, burada
    kalsalardı, doktor olarak üç milyon savaşzede kardeşlerine yardım edecekken
    şimdi bir kaşık çorbalık ücretle çok yemekten hastalanmış Almanları tedavi
    ediyorlar
    .

    Ölümle pençeleşen insanlar arasından
    doktorları seçip kendilerini zayıflatmak için mülteci kabul edene ne denir?

    Kuzey Irak’taki kardeşlerim,
    siyasilerinizin bir hata eseri, Amerikanın jandarması İsrail’in gazına gelerek
    sergilediği tavırlarına karşı söylenenlerden siz umutsuzluğa kapılmayın.

    Biz, millet olarak, devlet
    olarak hiçbir dinden insanı açlıkla terbiye edemeyiz.

    Sizin de şu anda okuduğunuz
    Kur’an-i Kerimde Rabbimiz, biz Müslümanları tarif ederken, yardım etmemiz
    gerektiğini, yardım ettiğimiz yiyeceklerin en sevdiklerimizden olmasını ve bu
    yapılan yardım karşısında kafir esirlerden bile teşekkür bile beklemememiz gerektiğini
    şöyle ifade eder:

    وَيُطْعِمُونَ
    الطَّعَامَ عَلَى حُبِّهِ مِسْكِينًا وَيَتِيمًا وَأَسِيرً

    “Sevmelerine rağmen, yemeklerini
    fakire, yetime ve esire yedirirler”

    Kafir esirler, “Biz, sizi
    öldürmeye gelmiştik neden bize sevdiğiniz yemelerden yediriyorsunuz diye
    sorarlarsa:

    إِنَّمَا
    نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنْكُمْ جَزَاءً وَلَا شُكُورًا

    "Biz ancak Allah rızası
    için yediririz, sizden bir karşılık ve teşekkür istemeyiz" (derler) (İnsan
    süresi ayet 76/8-9)

    Birleşmiş Milletler beyannamesinde,
    Avrupa Birliği sözleşmesinde ve diğer kriterlerinde şu ayet ayarında bir söz
    bilen varsa bildirsin, ben bulamadım.