MAZERET YOK
MAZERET
YOK
Müftülerimiz,
mutlaka düzenli olarak haftada en az bir gün ders halkası düzenlemelidir.
Bu
derslere devletin o il ve ilçelerindeki müdürleri yazılı olarak davet
etmelidir, yazılı daveti sözlü olarak da yapmalıdır.
Müftü
efendi vaaz verdiğinde bütün camilerde hoparlörden dinlenmesi uygulamasından
vazgeçilmelidir.
Cemaat,
dinlediği vaizi görmek ister.
Her
camide Cuma günü canlı vaaz olmalıdır.
İmamlar
veya müezzinler kendilerini ona göre hazırlamalıdırlar.
Vaaz
veya ders verirken yalnız söylediğinin doğruluğuna dikkat etmek yetmez.
Doğru
sözün doğru anlaşılması da önemlidir.
Nasihatin
en önemli cümleleri kısaltılarak her beş dakikada cemaate de koro halinde tekrarlatılmalıdır.
Kısa
ayet ve hadislerin Arapçası bir kaç defa okunduktan sonra cemaatin hepsiyle
beraber yüksek sesle okutulması ve manasının da toplu halde yüksek sesle
tekrarlanması yapılmalıdır.
Ayet
ve hadisten çıkan hüküm de koro halinde tekrarlanmalı.
Cemaatin
kendi hayallerine dalmasına izin verilmemeli ve aktif olarak dinleyiciliği devam
ettirilmeli.
Kulağa
takılan mikrofonla saflar arasında konuşarak gezmesi, bazı cemaate aynı sözü
tekrarlatması nasihatin kalıcılığını sağlayacaktır.
Okullarımızda
din dersi, ve ahlak öğretmenleri, ders saatinin bir saniyesini bile boşa
geçirmemeye dikkat etmeliler.
Ders
programında sıralanan konulardan iman esaslarına, haramlara, güzel ahlaka ağırlık
verip çokça tekrarlanması sağlamalı.
Sevdiğiniz,
saydığınız, başta babanız bile olsa hakkında basında çıkan olumsuz haberlerin
doğru olup olmadığını, İslami kurallara göre tespit edemediğiniz sürece savunma
veya saldırma tarafına gitmemeye dikkat etmeli.
Matematik,
fizik, kimya, biyoloji... gibi derslerin öğretmenleri, derslerin ana malzemesini yaratan Allah celle
celalühü her dersin başında anlatmalı.
İnsanı
hayretten hayrete düşüren, ilimde derinleştikçe hayreti daha da artıran bu
tabiat kanunlarının bir tanesini bile insanın yaratmadığını ancak Allah’ın verdiği
akılla keşfettiğini anlattıktan sonra, Allah rızası için bir saniye bile ara
vermeden okuttuğu dersin kanunlarını en iyi şekilde öğretsin.
İmam-Hatip
okullarında Arapça ve Kur’an derslerine katılan öğretmenlerimiz dikkat
etsinler.
Kur’an
ve Arapça ders saati İngilizce ders saatinden fazla olmasına rağmen, mezun olan
öğrenci, bir turiste İngilizce kem küm edebiliyor ama Arapça hiç bir şey
diyemiyor.
Bu
ayıptan bu sene kurtulmak için gayret sarf etmeli, mazeretin arkasına
sığınmamalı.
Türkiye’nin
en gözde üç lisesinden birinde, bir tek Din dersi öğretmeninin, 12 Eylül
darbesinin ardından, öğrencilerin tamamı üzerinde sevgiye dayalı bir yönetim
sağladığını biliyorum.
Mason
müdürün, buna engel olamadığını da biliyorum.
Mazeret
yok.
MAZERET YOK
MAZERET YOK 25/04/2005 Büyük şehirlerimizden
birinde lisenin ünlü bir müdüründen bahsettiler. Onun müdürlüğü döneminde
lise öğrencileri Üniversite imtihanlarında çok başarılı olmuşlar. Ne yapardı? Diye
sorduğumda bir olayını anlattılar. Öğrencinin biri koridordaki duvara kara
kalemle yazı yazmaya başlamış. Şimdi burada durun ve
müdür bey siz olsaydınız ve yazı yazanı yazarken görseydiniz ne yapardınız? Müdür bey onu görünce silgiyi çıkarmış ve onun
yazdıklarını silmeye başlamış. Yazı yazan öğrenci, onu
kendisinin arkadaşlarından biri olduğunu zannederek “Silme oğlum” demiş ve
yazmaya devam etmiş. Öğrenci kızgın bir
şekilde silene dönünce mosmor olmuş ve “Özür dilerim müdür bey” demiş. Müdür bey de “Özür
dilemene gerek yok, biz de sizin gibiydik” demiş. Eğer müdür bey orada
silgiyi kullanacağı yerde cetveli kullansaydı, ikinci gün o öğrenci koridorun
duvarlarını çiviyle çizerdi. Başörtüsü nedeniyle
görevine son verilen bir öğretmen hanım, hizmet olarak hiç bir şey yapamamaktan
şikayet ettiğinde, ona, bir ev hanımının apartmandaki hanımlarla yapmakta
olduğu çay sohbetlerini ders sohbetlerine dönüştürüverdiğini, sitenin
çocukları, Cumartesi-Pazar günleri oynarken hepsine birer çikolata dağıttıktan
sonra tatil günlerinde saat 11,00 den 12,00 ye kadar Kur’an dersi
verebileceğini haber verdiğini ve bir dershanelik öğrenci toplayıverdiğini
söyledim ve o da yapmaya başaldı. Biz, yeryüzünü dershane
kabul etmişiz. En sıkı olduğu dönemlerde Haydarpaşa istasyonundan Adapazarı’na
kadar tren kompartımanında her gün öğrencilerine ders verenlerin gayreti
gözlerimizin önünde. İlkokul öğretmenliğinden
emekli birine sordum, “Ne yapıyorsun?” dedim. “Şehrin sanayi bölgesini
geziyorum sıradan fabrika ve atölyelerin sahiplerine eğer arzu ederlerse
işçilerine yarım saatlik düzenli olarak “İlmihal” bilgileri verebileceğimi,
karşılığında ücret almayacağımı söylüyorum. On tane iş yeriyle anlaşıyorum, bir
sene devam ediyorum. İkinci sene onları bırakıp yeniden on tane işyerinin işçilerine
ilmihal bilgileri veriyorum” dedi. Aynı öğretmen
hastalanmış ve bir hafta hastahanede kalmış. O bir hafta boyunca bütün odalarda
yatan hastaları ziyaret eder, hal ve hatırlarını sorar, kederleri azaltmaya
çalışır. Ağrı kesicilerin dindiremediği yürek yangınlarını söndürür. Hastahaneden çıkacağında hastalar, onun
kalması için yalvarırlar. On iki Eylül öncesi hızlı solcu olan, bakanlık
ihaleleri alan ve On iki Eylülden sonra bakana rüşvet vermekten içeri alınan
büyük bir müteahhit “Allah askerlerden razı olsun. Bizi içeri aldılar. Koğuşta
birde hoca vardı. O ne yaptı etti bizi İslâmi çizgiye çekti. Asker-hoca
işbirliğiyle biz haramdan kurtulduk” demişti. Bir ülkücü lider “Hocam,
“Kanımız aksa da zafer İslâm’ın” diyorduk. Dokuz ışık uğruna olaylara
karışıyorduk. On iki Eylülde kendimizi hapishanede bulduk. Orada tanıştığımız
bir hoca, Işık’ın dokuz olmadığını, Tek ışık olduğunu, onunda Allah’ın Nûr’u
olan Kur’an olduğunu öğrendik. Bize O tek ışığı öğretir misin?” demişti. Bu günlerde öğretmenlere
ve cami imamlarına çok büyük görev düşmektedir. Mazeret üretenleri dinlemem. İşini bilen kişi, on
dakikalık teneffüste bile sevgi kablolarından iman, ilim, edep, terbiye,
nezaket şerbetini körpe gönüllere şırınga etmesini bilir. “Şu makamda olsaydım
daha iyi hizmet ederdim” masalını bırakınız. 75 Waltlık ampulü köşke
taksanız da, zindana taksanız da aynı ışığı verir. Işığınız yoksa ma’zeretiniz
de çok demektir.
|