MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMİDEN FİTNE/TERÖR
ŞİİRLERİ
Sömürerek semirenlerin, doğru ve iyileri
kemirenlerin, eğrileri, karışıklık çıkaranları, kan akıtanları
destekleyenlerin, dünya üzerinde cirit attığı günlerde, onlardan korkusundan
mıdır, yoksa onların attığı kemikleri yalamalarından mıdır bilinmez, bazı
insanlarımız onlara karşı bize direnmeyi emreden ayetleri dillerine dolayıp
bizi Kurandan uzaklaştırmaya çalıştılar.
وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ
ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُمْ مِنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ وَالْفِتْنَةُ أَشَدُّ
مِنَ الْقَتْلِ وَلَا تُقَاتِلُوهُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ حَتَّى
يُقَاتِلُوكُمْ فِيهِ فَإِنْ قَاتَلُوكُمْ فَاقْتُلُوهُمْ كَذَلِكَ جَزَاءُ
الْكَافِرِينَ
(Harpte) Onları nerede bulursanız öldürün ve sizi çıkardıkları
yerden siz de onları çıkarın. Fitne (zorla İslam dininden döndürmeye çalışmak)
öldürmeden beterdir. Onlar sizinle Mescid-i Haram yanında harp etmedikçe,
siz de onlarla harp etmeyin. Eğer onlar harp ederse siz de onları katledin.
İşte kafirlerin cezası budur. Bakara süresi ayet 2/191)
Olur muymuş onları nerede bulursak öldürmek bize yakışmazmış.
Onlar da on bin kilometre uzaktan geliyorlar, çocukları beşiklerde,
hastaları hastahanelerde, gelinleri düğün evinde, namaz kılanları camilerde
öldürüp gitmiyorlar.
Rabbimiz, bunun böyle devam etmemesini, bu fitnenin sona erdirilmesi
gerektiğini, bunların sözden anlamayacağını, onların anladığı dilden konuşmamız
gerektiğini bize bildirirken şöyle emreder:
وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لَا تَكُونَ
فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ لِلَّهِ فَإِنِ انْتَهَوْا فَلَا عُدْوَانَ إِلَّا
عَلَى الظَّالِمِينَ
Fitne (zorla İslâm dininden döndürmeye çalışmak, zulüm ve işkence)
kalmayıncaya ve (yaşanan) din Allah'ın oluncaya kadar onlarla harp edin.
Şayet harbe son verirlerse artık zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.
(Bakara süresi ayet 2/193
Mevlana diyor ki: (Beyitlerin başındaki
numaralar Tehirül Mevlevi tercemesinin numaralarıdır)
142- Fitne, karışıklık ve kan dökülmesini
istemedir.
Der ve bir fitne örneği olarak yayılmakta olan
Hıristiyanlığı önlemek için Yahudi hükümdarın vezirinin bir fitnesini uzunca
haber verir:
335- Yahudi hükümdarın sapık ve hileci bir
veziri vardı ki, hile ile suyun üstüne düğüm vururdu.
336- Bu vezir dedi ki, Hıristiyanlar
canlarını kurtarmak için, dinlerini hükümdardan gizlerler.
337- Onları öldürme ki, öldürmenin faydası
yoktur. Din, misk ve öd ağacı değildir ki kokusu olsun da ondan anlaşılsın.
338- Hükümdar, vezîre sordu ki, o halde ne
tedbir alalım?.. Bu hilenin, bu
yalanın- yâni İseviliğin- yayılmasına mâni olmanın çaresi nedir?
339- Ta ki Dünyada Nasraniliğini ilân eden,
yahut gizli din kullanan bir Hıristiyan kalmasın.
340- Vezir dedi ki: Şâhım; kulağımı ve
elimi kestir ve acı bir hüküm ile
burnumu ve dudağımı yardır.
341- Ondan sonra beni, darağacının altına
getir. O sırada bir şefâatçı çıksın ve senden afvımı dilesin.
342- Bu işi dellâl çağırılan ve kalabalık olan dört yol ağzı bir meydanda
yaptır.
343- Ondan sonra beni yanından uzaklaştır ve
uzak bir şehre sür ki, Hıristiyanlar
arasında şer ve fitne çıkarayım.
Uzunca anlattığı bölümde vezir güya
Hıristiyan olmuş görünür, hükümdar onu
öldürmek için önce kulağını ve elini keser, burnunu ve dudağını yarar. Araya
kendi adamlarından aracı çıkar ve öldürmesini önlerler.
Gece Hıristiyanlar onu evlerine gizlice alırlar
ve tedavisi bittikten sonra onu lider seçerler.
Sahte Hıristiyan vezir, onları on iki guruba
ayırır ve bırakıverir. O günden sonra on iki gurup birbirlerini öldürmekle
asırlar oyu meşgul olurlar.
Yoksa Mevlana bizi mi anlatıyor?
Devam edecek.