ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    NATO KAFA NATO MERMER K


    Önce kendi içinden İmamı Ebu Hanife (Rh.) yi çıkarmış sonra sevgili peygamberimizi de gönlünden çıkarmak isteyen biri yayınevine geldi ve “Abiciğim, hocaların en akıllısı sensin. Beni sen anlarsın. Hadislerin en sahihlerinin toplandığı Buhari’deki o akıl almaz hadisleri nasıl kabul edeceksin?. Üç adam mağaraya girmişde, yukarıdan gelen taşlarla mağaranın ağzı kapanmışda, içerden çıkamayan bu üç kişi çaresiz kalınca hepimiz hayatımızda yaptığımız en iyi işleri hatırlayalım ve o iyi işlerimiz hurmetine bu taşın kalkmasını Rabbimizden isteyelim demişler ve o taş mağaranın kapısından kalkmış. Olur mu be ağabeycim? Bize Kur’an yeter” demişti.

    Ben de ona “Sen, Kur’anı kabul ediyorsun ama hadisleri kabul etmiyorsun. Hakikaten senin dediğin gibi bizim incir çekirdeği kadar küçük aklımıza sığmayan hadisler var. Mesela anlatıldığına göre adamın biri yolculuk esnasında yıkılmış ve terk edilmiş bir şehre uğrar. Orayı seyrederken bu şehrin halkını Allah nasıl diriltecek diye kendi kendine sorar. Orada bir ağacın gölgesinde yatarken uyuyakalır. Uyanınca Allah ona sorar

    -Burada ne kadar kaldın?

    - Bir gün yada daha az

    - Sen burada tam yüz yıl kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak daha bozulmamış. Eşeğine bak, şimdi biz kemikleri bir arya getiririz, sonra et giydiririz. O eşeğin dirilmesi ona delil olunca o adam da

    - "Ben biliyo¬rum ki, şüphesiz Al¬lah her şeye gücü yetendir." Dedi.

    Şimdi bu olayı bizim bu küçücük aklımız nasıl kabul edecek? Deyince

    - Değil mi abiciğim” demişti.

    - Ben de ona “İmanını tazele. Bu benim anlattığım Buhari’den değil Kur’an-i Kerimden Bakara süresinin 259 uncu ayetidir.

    İşsiz güçsüzler, kaldırımda giderken zamanla hocalarından duyduklarını hatırlayıp küçücük akıllarına sığmayanları gündeme getirerek kendilerinin de dinle ilgili bilgilerinin olduğunu ortaya koymaya ve bu güne kadar bütün hocaların yanlışını ortaya çıkarmaya çalışarak bilgili olduklarını ispata çalışıyorlar.

    Katiyen kitap okumazlar.

    Aslında okuyacaklar da okuyacak kitap olmadığından okumuyorlar ve Müslümanların yanlışını düzeltmeye çalışıyorlar.

    Kaldırım mühendisliğinden eve dönünce uyku getirmesi için Kur’an mealini eline alanlarda Kur’an-i Kerimin haber verdiği mucizelere kafayı takarlar ve bir çıkış yolu da bulamayınca özellikle batılı Müslümanların verdiği manayı esas alarak yeniden kaldırıma çıkıp o yanlışları doğru gibi yaymaya çalışırlar.

    Bir kere şu bilinsin ki bir insanın gördüğü, duyduğu, tattığı, tuttuğu kokladığı her şey Allahın mucizesidir.

    Bu kara topraktan kırmızı domatesin çıkması, sarı limonun bitmesi, acı biberin, tatlı elmanın oluşması hepsi Rabbin mucizesidir.

    Ancak her gün görüp durduğumuzdan değerini bilmeyiz biz bu mucizelerin.

    İçtiğimiz bir damla suda milyonlarca canlıyı yaşatan Allah, bizi mucizeler denizinde yüzdürüyor da farkında değiliz.

    Gözümüz mucize, dilimiz, milyonlarca tadı ayırabilecek şekilde yaratılmış.

    Koyun ot yiyor, memesinde beyaz süt, damarında kırmızı kan, sırtında et, işkembesinde gübre yapıyor ve hiçbiri diğerine karışmıyor.

    Allahın izni ile koyun, ipek böceği…vs. bu mucizeleri gösteriyor fakat bizim kaldırım mühendisleri Peygamberlerin gösterdiği, Kur’anın haber verdiği mucizeleri kabule yanaşmıyorlar.

    Ne yapalım şimdi?

    Kıyamete kadar gelecek bütün insanların aklını tatmin edecek şekilde indirilen ayetleri bunların küçücük aklına sığacak şekilde yontalım mı yoksa bunların akıllarını Rahmet ayetleriyle ıslatarak genişletelim mi?

    Biz, hem kendimiz için hem diğer bütün insanlar için ikinci yolu tercih edelim.