ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    OOOH BEEE KURTULDUK


    OOOH BEEE KURTULDUK

    26/04/2021/Pzrts/Milligazete

    Her sene Nisan ayı öncesinde resmi pasaportlu insanlarımız, Amerika’ya giderler; genellikle Yahudilerin kurduğu Lobi tuzaklarına istedikleri milyonlarca dolarları verirler ve Amerikan başkanının 24 Nisan günü yapacağı konuşmasında Ermenilerin soykırıma uğramadığını söylettirmeye çalışırlardı.

    Bu güne kadar konuşan başkanların hepsi “Soykırım Oldu” demiyor, “Olmadı” da demiyor, “O olaylara çok üzüldük” derler, giden Türk heyeti başarılı olmanın gururunu yaşarken, yeni senede kendisinin gideceği garantisini sağlardı.

    Beklenen oldu, 24 Nisan 2021 günü ABD başkanı Joseph Biden, dilinin altındaki baklayı değil, bağırsaklarında ürettiği laf-ü güzafları kusuverdi: "Her yıl bugün Osmanlı dönemindeki Ermeni soykırımında ölenleri hatırlıyoruz ve böyle bir zulmün bir daha yaşanmaması için taahhüdümüzü yeniliyoruz. 24 Nisan 1915'ten başlayarak, Ermeni entelektüeller ve toplum liderlerinin Osmanlı güçleri tarafından İstanbul'da tutuklanmasıyla, 1,5 milyon Ermeni sınır dışı edildi, katledildi ya da yok etme kampanyasıyla ölüme yürüdü." Dedi ve bizi yeni sene ve daha sonraki senelerde yapacağımız masraflardan, ödeyeceğimiz dolarlardan kurtardı.

    Aynı günlerde, İstanbul’daki Ermeni müzisyenler, mimarlar, öğretim üyeleri, esnaf, sanayici…milletvekili.. İstanbul’da, Ermenice konuşabiliyor.

    1915 yıllarında Amerikaya göç edenlerin varlığı bile katliam olmadığını ispata yeterken o ilk göç edenlerin torunları ve torunların çocuklarının Ermenice bilmemesi neyi ispat eder?

    Özgür Amerika’da doğup büyüyen Kim Kardashian, ağzıyla, başka yeriyle değil, Ermenice konuşsun da görelim.

     

    Biden’in bu demeciyle değişen bir şey olmayacak.

    Amerikan severlerin, tarafımıza geçmesini sağlayacak.

    “Beklemezdim” diyenlerin dallarını kırıverdi Biden.

    Bunların hiçbir sözüne güvenilmez.

    Yahu bunlar Kilisedeki papazdan, Beyaz saraydaki Başkana kadar, hepsi, Allah’a iftira eden adamlar.

    İsa Aleyhisselam için “Allah’ın oğludur” diyebilenlerin, yapamayacağı kötülük, söyleyemeyeceği yalan yoktur.

    Dedelerinden Avrupalı dedelerinden kalma dinsel hastalıktır bu

    Ankara üniversitesi Siyasal  Bilgiler Fakültesinin  1977   yılında  399 numarayla  yayınladığı Seha L. Meray’ın yazdığı  “Uluslar arası Hukuk ve Örgütler” isimli kitaptan,   Avrupa’da  devletlerin örgütlenme tarihine  kısaca bir göz atalım.

    Sayfa 26  “Fransız hukukçusu  Pierre Dubois’nın  1306 da   yayınlanan kitabında, Kutsal toprakların  Türklerden  alınması için  örgütlenme  öğütleniyordu; Bohemya kralı  George  Podebrad’ın  1461 de yayınlanan kitabında da  İstanbul’un  Türklerden alınması  amacı güdülüyordu.” Diyor.

    Sayfa 29 Duc  de Sully, nin  Türkleri  Avrupa’dan  çıkartmayı da örgütleyen bir meclis önerisini  yazıyor.

    Kitap daha sonra  Milletler Cemiyetinin  kuruluşunu  daha sonrada  Birleşmiş Milletlerin  kuruluşunu  ve  “Sürekli üye” olan  A.B.D, Sovyetler birliği,  Çin,  Fransa ve  İngiltere’nin  “Oybirliği”  ve “Veto”  şartlarıyla  cemiyeti kendi çıkarları için kullanabildiklerine işaret eder.

    “Hocam onlar mazide kaldı” diyenler olabilir.

    Komünist Rusya birliği yıkılınca Nisan 1995 yılında NATO Genel Sekreteri W. Cleas, “Komünizm yıkılmıştır, bundan sonra düşman İslam’dır” demişti.

    1995 yılından bu güne kadar NATO ve Amerikan askerlerinin öldürdüğü Müslüman sayısı Avrupa’da bir kaç devletin nüfusundan fazladır ve hala öldürmeye devam ediyorlar.

    Avrupa Birliğininin, “Bizi  Avrupa Birliğine  almak  için istedikleri  tek şey,  dinimizi değiştirmemizdir.” 

    Bu sözler bana ait değil.

    Radikal, fundamantalist  diye damgalanmaya  çalışılan bir Müslüman’ın da değil. 

    Bu söz, Dış İşleri Bakanlığı yapmış, batılı  Bakan, Başbakan  ve Cumhurbaşkanlarıyla  ikili ve toplu görüşmeler yapmış merhum  Mesut  Yılmaz’a aittir.

    Muhalefette iken  söylenmiş bir söz de  değildir. Başbakan iken,  sayın Yavuz Donat la  yaptığı  ve 7 Şubat 1998 yılında  Milliyet  gazetesinde “Vitrin” de teşhir edilen  bir söyleşide merhum Mesut Yılmaz’ın söylediği bir sözdür.

    Söyleşinin konuyu ilgilendiren bölümü:

    …………

    “Yavzu Donat- Avrupa ne istiyor Sayın Başbakan?

    Mesut Yılmaz- Bizi Avrupa Birliği'ne almak için istedikleri tek şey, dinimizi değiştirmemiz.

    Yavuz Donat -Bu mümkün olmayacağına göre...

    Avrupa bizi "dışlamaya" devam edecek demektir.

    En azından "bir süre daha."

    Başbakan Mesut Yılmaz - Avrupa, diğer on bir ülke için "son koşul" olarak ileri sürdüğü hususları, Türkiye için "ön koşul" haline getiriyorsa... Bunun başka bir izahı olabilir mi?
    Hayır!

    Olamaz!

    Bu tam bir "çifte standart."

    Ve "haçlı zihniyeti." bitti. 07.02.1998 Milliyet

    Fransız  ihtilalini yapanlar “Tanrıyı öldürdük  kiliseye gömdük” demişlerdi . Şimdi  sıra İslam’a geldi.

    Yüzümüzü batıya döndürdüğümüz günden beri, imamı papaza, camiyi kiliseye,  Kur’an ı Kerimi  İncil’e  benzetmeye uğraşıyorlar.

    “Bizimkini  gömdük, sizin dininizi de  cami  kapısından  içeriye  alalım.

    Sokaklar, okullar, daireler,  hazineler bize kalsın karışan olmasın” diyorlar.

    Ayasofya İmamına, “Caminin içine karış, dışarıya karışma” anlamında konuşanların içi kime benziyor?

    Soru, Başarılı olurlar mı?

    Cevap, Ataları  gavurlukta bunlardan daha samimi ve cesurdular.

    Haçlı ordusunun önünde yalın kılıç yürüyen Aslan yürekli  Rişar (Rıchard  1157-1199) başarılı  olamamış da  domuz kursaklı bunlar mı başarılı olacaklar.

    Sonra  harp açtıkları  din, imamın  kafasından çıkan bir din değil.

    Öyle olsaydı bizleri kandırmak, korkutmak kolay olurdu.

    Din, Allah’ın dini. Dil bize ait.

    Dinde hata olmaz.

    Dilde hata olur.

    Bizim dilimizde,  anlatımımızda ve yazımızda hata olur.

    Ama bu dini ayakta tutan  Kur’an-i Kerim, Sahih Sünnet ve bu günlere taşıyan, Başta Allah celle celalühtür. Sonra onun lütfettiği Ulema-i Amilin, Suleha-i Salihin, Ümera-i Adilin, ve Mücahidiindir.

    İslam’ın nurunun, karanlık yüreklere sızmasını engellemeye   kimsenin gücü yetmeyeceğine göre  endişeye gerek yok.

    Dünyanın bütün kâfirleri bir araya gelseler, askeri güçlerini, ekonomik güçlerini, teknolojilerini, bütün bombalarını toplasalar güneşin bir saniye geç doğmasını sağlayamazlar. İşte Allah’ın nurunu ise hiç engelleyemezler.

    Rabbimiz buyurur:

    يُرِيدُونَ أَنْ يُطْفِئُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَيَأْبَى اللَّهُ إِلَّا أَنْ يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ

    “Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek isterler. Kâfirler hoşlanmasalar da, Allah nurunu tamamlamaktan başka bir şey istemiyor.

    هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ (33)

    O, hidayet ve hak din ile bütün dinlere üstün gelmesi için Rasülü'nü gönderendir. Müşrikler hoşlanmasalar da.” (Tevbe süresi ayet 9/32-33, Saff süresi ayet 61/8)

    Ziya paşa bu ayeti şiir diliyle şöyle terceme etmiş:

    “Takdir-i Hüdâ kuvve-i bâzû ile dönmez.

    Bir şem’a ki Mevlâ yaka, üflemekle sönmez”