ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    OSMANLININ ENDÜLÜSE YARDIMI


    OSMANLININ ENDÜLÜSE YARDIMI

    14/12/2020

    Mahmut Toptaş

    Tarihte görevini yapıp ahirete göç eden ecdadımızı hayırla yad etmek İslamlığımızın ve insanlığımızın gereğidir.

    Övmek de sövmek de görevimiz değildir.

    Asıl olan, herkesin kendi çağında görevini yapmasıdır.

    Kılavuz kitabımız Kur’an, örneğimiz ve önderimiz Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve sellemdir.

    Altı yüz yıl Yemen’den Viyana’ya kadar her dinden ve her dilden insanı adalet içinde yöneten insanlara, yalnız dinlerinin İslam olması nedeniyle düşmanca davranmak ve yıpratmak için Osmanlı aleyhine bir kaç Osmanlının hatası diye kitap ve makale yazanların bütün yazdıklarını toplasanız bir masanın üzerini dolduramaz.

    Ama bu geniş coğrafyada insanların, hayvanların kuşların rahatı için yaptıkları medrese, yol, hastahane, çeşme, han, hamam kuş evleri, imaret…gibi sosyal mekanların bu güne kadar kalabilenlerini bulmaya, işlevlerini anlatmaya, fotoğraflarını çekmeye, üzerlerindeki sanat eseri çizgileri değerlendirmeye, belki Merkez Bankasının gücü yetse de, değerlendirecek kaliteli insan bulmamız mümkin değildir.

    Sövecek çok adam üretti sistem.

    Osmanlı, Endülüs’te, Hıristiyan engizisyonundan Yahudileri kurtardı da Müslümanları neden kurtaramadı? Sorusu çok sorulduğundan son defa yazıyorum:

    Osmanlı, İstanbul’u feth çalışmaları yaparken Hıristiyanlar da Endülüs’ü işgal etme çalışmaları yapıyorlardı.

    Osmanlının da, Endülüs yöneticilerinin de meşguliyeti bir başka yere yardıma imkanı yoktu.

    Sezai Karakoç bey şöyle açıklıyor:

    “Endülüs bizden imdat istediği zaman henüz Akdeniz hakimiyetini dahi kurmuş değildik. Eğer Timur’un Anadolu’yu istilası olmasaydı İstanbul’un fethine daha önce müyesser olunacak ve Endülüs’ün imdadına yetişecektik. Endülüs’ün imdadına yetişseydik ne olurdu? Bu tarihin toptan değişmesi olurdu. Çünkü Endülüs Avrupa’nın batısındaydı, Osmanlı ise doğusunda. Avrupa iki taraftan kıskaç altına alınmış demekti. Bir medeniyet, yani bizim medeniyetimiz İslam medeniyeti Avrupa’yı doğudan ve batıdan kuşatmış durumda olacaktı. Ve bu medeniyet bir gün belki orta yerde Viyana’da buluşacaktı. İşte o zaman tarih tümüyle değişecekti…” (Sezai Karakoç, Çıkış Yolu I, Diriliş Yayınları, İstanbul- 2012, s.65)

    Ama Osmanlı, Yahudileri Hristiyan zulmünden kurtarırken Yahudilerden daha fazla Müslümanı Fas, Cezayir, Tunus, Libya gibi devletlere taşımış.

    Topkapı sarayında ve İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde yazma nüshaları bulunan “Gazavât-ı Hayreddin paşa” isimli eseri Ertuğrul  Düzdağ beyefendi yıllar önce yayına hazırladı.

    Eser,  “1001 Temel Eser” arasında “Barbaros Hayreddin Paşa’nın Hatıraları” adıyla  yayınlandı.

    1972 yılından bu yana TÜRDAV ve NİL yayınevi tarafından “Akdeniz Bizimdi” adıyla belki ondan fazla baskı yaptı.

    Akdeniz’i Osmanlı gölü haline getiren, hırsız korsanlara bir çeki düzen veren, İspanya’da katliama uğrayan Müslümanları İspanyolların elinden kurtarıp Cezayir’e Tunus’a yerleştiren Barbaros Hayreddin paşanın elinden kurtulmak isteyen ve halkına moral verip Rumpapa’dan günah çıkartmak isteyen İspanya kralı, Barbarosun yakalanıp öldürülmesini ister.

    Bir müddet sonra Mayorka (Balear adalarının en büyüğü) adasının kaptanı tellallar aracılığıyla Barbaros’un yakalandığını, filan gün filan meydanda yakılacağını duyurur.

    O gün gelir, Müslüman esirler ağlayarak, Kâfirler eğlenerek Barbaros’un yakılarak öldürüldüğünü seyrederler.

    Seyredenler arasında Barbaros’un kendisi de vardır.

    İspanya kralı hemen Rumpapa’ya gider ve bir yıllık günahını affettirir.

    Ama aradan çok geçmez Hayreddin paşa, denizde Mayorka gemilerini ele geçirir, içindeki yedi yüz Müslüman esiri de alarak Tunus’a geçer.

    Haber papaya tez ulaşır. Meğer Mayorka kaptanı, Barbaros yerine, idama mahkum bir Hıristiyan’ı yakmış ve Papayı kandırmak istemiş.

     

    “Siyasette mahir oldukları kadar, insani hassasiyetlere de değer veren Osmanlılar, Endülüslülerin, sıkıntılarına kayıtsız kalmamışlardır. 1492 öncesinde ne doğrudan ne de dolaysız yardım edemeseler de, 1492 sonrasındaki sürgün yıllarında ve göçün ardından yerleştikleri yerlerde onların sorunlarıyla devlet hassasiyeti ve ciddiyetiyle ilgilenmişler ve yapılabilecekleri büyük oranda yapmışlardır.

    Kemal Reis, 1505 yılında bir donanmayla Akdeniz’e açılarak Malaga ve şimdiki Balear Adaları kıyılarını vurmuş ve baskı altındaki çok sayıda Müdecceni (Müslüman) ve Sefaradı (Yahudileri) gemilerine alarak Kuzey Afrika ve İstanbul’a taşımıştır” (Mine Sultan ÜNVER, Karatekin Edebiyat Fakültesi Dergisi (KAREFAD) 2(1): 29-48)

    Daha geniş okumak için adres: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/180163