ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    PARASIZ KİTAP OKUYUCU G


    Adını bile hatırlamıyorum; yıllar önce televizyonda bir Amerikan filmi oynamıştı.

    Gece yarısı, şehir içinde çalışan son trene istasyonun birinden binen iki sarhoş serseri, kompartımandakileri önce gürültüyle rahatsız etmeye başlarlar.

    Daha sonra bir ihtiyarın dazlak kafasıyla dalga geçerler.

    Bir genç kıza elle sataşırlar.

    Herkes kendisine dokunulmadığı için ürkek gözlerle olayı seyrederler ve ses çıkarmazlar.

    Ama o iki serseri oradakilerden dokunmadık kimse bırakmazlar. Sonunda tek kolu sargılı olan bir genç patlar ve diğerleri de ona yardım ederler ve iki serserinin işini bitirirler.

    Şimdilerde o serserilerin kurduğu devlet sırayla dünya devletlerini özellikle de halkı Müslüman devletleri dövmeye başladı.

    Mezbaha/Kesimhanenin önünde kesim sırasını beklerken ot yemeye devam edenler gibi bekleyenler “Beni sokmayan yılan bin yaşasın” türküsü söylüyorlar ve “Beni seviyor, sırtımı sıvazladı” diye de arka sıralardakine hava atıyorlar.

    “Ben, ne yapabilirim ki? Diyerek duvarının arkasına gizlenip nemelazımcının lügatinde ki “Bana ne, Sana ne, Ona ne, Katışma, Etliye sütlüye karışma, Eğerim başımı, görürüm işimi, alırım maaşımı, Ayıya dalan¬maktansa çalıyı dolanmak iyidir, Köp¬rüden geçinceye kadar ayıya dayı diyeceksin, Beni sokmayan yılan bin yaşa¬sın…kelimeleri ve cümlelerini okuyarak aydın olanlar, duvarın gölgesinden dünyayı görürler ve duvarın arka tarafını hiçbir zaman göremezler.

    Hani bu nemelazımcıları en iyi anlatan Almanya’da bir papazın çokça tekrarlanan bir cümlesi vardır:

    “Naziler geldiklerinde önce Yahudileri götürdüler, sesimi çıkarmadım, çünkü Yahudi değildim. Aydınları götürdüler, sesimi çıkarmadım çünkü aydın değildim. Muhalefeti götürdüler, sesimi çıkarmadım çünkü muhalefet değildim. Peşinden Çingeneleri götürdüler, sesimi çıkarmadım, demokratları, sosyalistleri, liberalleri götürdüler sesimi çıkarmadım çünkü hiçbiri değildim. Sonunda benim için geldiklerinde gördüm ki ses çıkartacak kimse kalmamıştı.”

    Sevgili peygamberimiz bu hastalığın çok büyük bir bela olduğunu bildiğinden bütün insanlığı uyarmış ve “Nemelazımcılığın” karşılığı olan “İmmea” cılığı yasaklamış ve şöyle buyurmuş:

    “Sakın, “Eğer herkes iyilik yaparsa ben de yaparım, herkes kötülük yaparsa ben de yaparım” diyen nemelazım/immeacılardan olmayın.

    İnsanlar iyilik yaparsa iyilik yapmayı, kötülük yaparsa kötülük yapmamayı içinize yerleştiriniz. (Tirmizi, sünen 7/290)



    İbn-i Mesud (r.a.) “İmmea”yı açıklarken “Rüzgara göre akan adam” demiş. (Haraiti, İ’tilal-ül kulub 1/399)

    Rüzgara göre akmadığımız, rüzgar gülü olmadığımız gibi rüzgara karşı inadına yol almaya çalışanlar gibi de olmayacağız.

    Biz, Rabbimizin kuluyuz ve onun dediğini yerine getiririz.

    Biz, Kur’anın tarif ettiği, sevgili peygamberimizin gittiği yoldan yürürken rüzgar arkamızdan gelirse onun hızından da yararlanırız.

    Rüzgar karşımızdan gelirse de “dönme bilmeyiz yürürüz”

    Şahıslar olarak bundan yıllar önce bir elin parmakları kadar sayılı genç Üniversite mezunu insan, yanlarına ilkokul mezunu olmayanları da alarak bir dernek kurarlar ve “Açık Öğretim İlahiyat fakültesi” açarlar.

    Kendileri kırk kitap tespit etmişler.

    Dileyen kırk kitabı bir senede okur ve mezun olur, dileyen her sene on kitap okuyarak mezun olur.

    İlk kitabı parasız olarak alan yedi yaşında veya yetmiş yaşındaki öğrenci okuduğunu bildirdiğinde ona kitaptan elli soru sorarlar ve kopya çekerek cevap vermesini isterler.

    Geçerli not alınca ikinci kitabı gönderirler.

    Öğrenciden kitap parası da almazlar.

    Ben bu eğitimi yıllardır biliyordum

    İki gün önce bu eğitimi başlatanlardan biriyle akşam sohbeti yaparken yanımdaki beye “Senin de kaydını yapalım” dedi.

    O bey, “Valla ben de okuma alışkanlığı yok” deyince “Yakında kitap okuyuverecek Üniversite öğrencilerini göndereceğiz” deyince “İşte bu bana yarar. Hem yalnız ben değil etraftan en az on kişi de toplarım benim dükkana” deyiverdi.

    Bu yeni gelişmeyi ben de iki gün önce duydum

    Kitap okuma alışkanlığı olmayanlara okuyucu gönderiyorlar. O kırk kitabı onlara dinleterek bilgilendirmiş oluyorlar.

    Kitap okudukları insanlardan da ücret almıyorlar.

    Şimdi birileri bütün dünyayı kendisi gibi gördüğünden “Ama bu değirmenin suyu nereden geliyor?” diye sormadan kendi küçük aklına göre de kaynak buluverir ama hiç zannettiği gibi değil.

    Bu delikanlılar “Bir lokma ve bir hırka” ile geçimlerini sağladıktan sonra kazançlarının fazlasını ahrete yatırım yapıyorlar.