ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    SÜRGÜN KATIR


    Başını sorunların içine sokup ayaklarıyla “Kürt sorunu” yoktur diyenler.

    “Irak’a demokrasi götüreceğim” diyerek demokrasi bombalarıyla Amerika’nın, Irak’ta bir buçuk milyon Müslüman’ı öldürdüğü, milyonlarca çocuğun yetim kaldığı, evsiz barksız sokaklara bırakıldığı, NATO’nun Afganistan’da sayısı henüz tespit edilemeyecek kadar fazla Müslüman’ı demokrasi önünde kurban ettiği görülüp dururken “Demokratik açılım” diyenler, bu günlerde Hakkarili, Diyarbakırlı, Vanlı, Bingöllülü… Müslümanlarla Konyalı, Edirneli, Muğlalı, Artvinli Müslümanların aynı ibadeti yaptığını, sahurda ve iftarda birlikte hareket ettiklerini gördükleri halde hala “İslami açılım” sözünü etmedikleri gibi Lut kavminin temiz insanlardan uzaklaştıkları gibi bu kelimelerden uzak durmaya özen gösteriyorlar.

    Sosyologlarımızın okuduğu ve yazdığı kitapların tamamının kaynakları batılı.

    Batılı sosyologların araştırma yaptığı insanlar arasında da gerçek anlamıyla oruç olmadığından orucun toplumsal olayları nasıl yönlendirdiği de kitaplarında yazmadığından bizimkiler de oruca değinemedikleri gibi azınlıkta kalan “Beyaz Türklerin” baskısıyla da gördükleri bazı olumlu şeyleri anlatmak için İslam’dan tek kelime kullanamıyorlar.

    Ülkenin hem doğusunda hem batısında Ramazan ayı boyunca suç oranlarının düştüğü kesinlikle bilindiği halde bu konu üzerinde hiçbir televizyonda açık oturum düzenlenmiş değil.

    Kan üzerinden siyaset yaptığı söylenen insanlar gibi suç oranlarının artmasından memnun insanlar mı var acaba ülkemizde.

    Suç oranlarını kesinlikle düşüren bir olay yaşanıyor ve bunun üzerine gidilemiyor.

    Ayrılıkları ve aykırılıkları birleştiren, “Orta yol” da buluşturan bir ibadet hepimizi sarıp sarmaladığı halde ondan bu yönüyle bahseden yok.

    1950 yılından beri sağcısıyla solcusuyla her fikir, demokratik yollardan, ordusuyla darbe yoluyla yönetimin başına geçti.

    Bin yıldır kardeş gibi yaşayan insanlardan bazıları, altmış yıl içinde teröre bulaştılar.

    Birileri “Doğunun kalkınmasına ağırlık verin” dedi.

    Otuz yılda yüz milyar dolar harcandı.

    Yeni ağalar üretildi ve o ağalar İstanbul’a taşındı.

    Bir tek insanın bile fiziki bedeninin altı yönü vardır.

    Ruhsal yönü sayılamayacak kadar fazladır.

    Bir toplumun da yaklaşılabilecek binlerce yönü vardır.

    Bizler, bir tek teni ve canı ayakta tutmak için, bir parçanın hastalanarak tenden ayrılmaması için yemekten, banyodan, diş fırçalamaktan gıdalarımıza kadar en önemlisi havamıza kadar yüzlerce şeye dikkat ederken açılımlarda niçin üç veya beş madde üzerinden hareket edilir?

    İliklerine kadar kapanıma kilitlenmiş insanların açılımı desteklemeleri uzun bir zaman alır.

    Ekonomik faaliyetlerden önce gönül akımları sağlanmalı.

    Bu da eğitimden geçer.

    Daha önce de yazdım. Açılım konusunda en aktif görev Milli Eğitim Bakanlığına verilmeliydi.

    Ben Hakkari’de askerlik yaparken Jandarmanın süvari birliğinde sürgün bir katır görmüştüm.

    İzmir süvari birliğinde tekmesiyle bir asker öldüren katır, Hakkari’ye sürgün edilmişti.

    Milli Eğitimin bütün kitaplarının kapağına “Hepiniz Adem’densiniz, Adem de topraktandır” hadisi yazılmalı, ten ve canımızı yaratan Allahın üstünde söz sahibi başka birinin olmadığı inancı herkese yerleştirilerek insanlarımız batı köleliğinden ve yol göstermesinden kurtarılmalı.