SENİN DİNİN NE GÜZELMİŞ
OĞLUM
Garip diye bilinen birini
buldum ve dinledim.
Babam öldü. Ardından
dedem öldü. Dedem öldüğünde ben yedi yaşında idim. Dedemden kalan malı dayım
anneme vermedi. Annemde ölünce ben yapayalnız kaldım. Karın tokluğuna çalışmaya
başladım. Askere gitmek benim için bir kurtuluş oldu ve orada dünyayı gördüm,
gözüm açıldı.
Asker dönüşü devlet
işine işçi olarak girdim ve oradan emekli oldum.
Deniz kenarında yazlık
evde hanımı bize kahve getirirken Allah hanımımdan razı olsun, çocuklarımı hem
dindar yetiştirdi hem okuttu. Bu yazlığı ve denizdeki motorluyu oğlum aldı.
Kırk beş yıldır
görmediğim dayım bir gün çıkageldi. Yeğenim, hacca gideceğim hakkını helal et
dedi.
Dayı, anamın payına
düşen hakkımı ver helal edeyim dedim. Kabul etmedi ve çekti gitti. Ahir ömründe zor durumlara düşmüş
ben yine yardım elimi uzattım dedi.
Rabbimiz bizi uyarır:
قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي
الْمُلْكَ مَنْ تَشَاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَاءُ وَتُعِزُّ مَنْ
تَشَاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَاءُ بِيَدِكَ الْخَيْرُ إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ
قَدِيرٌ (26)
26- De ki:"Ey mülkün sahibi Allahım, sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de mülkü çekip alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Sen her şeye kadirsin. (Al-i Imran süresi ayet 26)
Vaizlik yaptığım ilçede
cemaatten biri yanıma yaklaştı ve Hocam, ben polis emeklisiyim. 1940 lı
yıllarda bulunduğumuz şehirde tek partinin başkanı, faili meçhul biri
tarafından öldürüldü.
İçişleri bakanı bizim
amirimize bulunması için bir hafta müddet vermiş. Kırkın üzerinde adamı
karakolda sakat yaptık. Hala ben vicdan azabı çekerim. Bunun tevbesi nasıl
olacak? dedi.
Ben de ona Vicdan azabı
çekmek tevbelerin en makbulüdür. Pişmanlığın ifadesidir. Suçlar hiç bir kimseye
anlatılmamalıdır ama senin suçun halka karşı olmuş. Sen yine de halka bunu
anlatma ama senede bir defa bulunduğun şehrin emniyet binasına git ve orada çay
içerken emniyet görevlilerine bu olayı anlat ve vicdan azabı çektiğini söyle
demiştim.
Geçen hafta konferans
için gittiğim bir ilde camiden çıkarken yanıma yaklaşan bir adam, Hocam,
komiser emeklisiyim. Görev başında iken çok dikkat etmeme rağmen devletin
arabasını şahsi işlerim için de kullandığım oldu. Vaiz efendilerin haramlardan
bahsederken aklıma gelen şey hep bu
oluyor. Ne yapmam gerekir? dedi.
İçinden tahmini rakam
geçer mi dedim.
Dikkat ettiğim için beş
yüz lirayı geçmez dedi.
Sen beş yüz lirayı mal
müdürlüğüne götürüp versen kabul maddesinin olup olmadığını ben bilmiyorum ama
sen bu şehrin emniyet müdürlüğüne gidip müdür beyi ziyaret edip makbuz
karşılığında beş yüz lirayı benzin veya mazot parası olarak verirsen hem
borcunu ödemiş olursun hem de oradaki arkadaşlara örnek olursun dedim.
Belçika konferansımda
anlattılar: Müslüman olan Belçikalı delikanlıyı anne ve babası evden kovarlar.
Delikanlı kendine ev
tutar ve orada yaşamaya devam ederken huzur evine bıraktıkları dedesini
ziyarete gider.
Dedesi o ziyaret
esnasında huzur evinden çıkmak istediğini çocuğunun da eve kabul etmediğini
anlatınca Müslüman delikanlı alır dedesini evine getirir.
Orada huzur içinde iki
sene yaşarlar.
İki sene sonra dede
ölür. Mal taksimi yapılacakken bir de bakarlar ki dede bütün malını torununa
bağışlamış. Torun da vasiyetname açılınca öğrenir durumu.
Anne bağırır, Malı için
baktın dedene ve bizi kandırdın der.
Çocuk da dedenin
bağışladığı bütün malları varislerine geri verir.
Anne: Senin dinin ne
güzelmiş oğlum der.