ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    TARTIŞMASIZ ANDIMIZ


    “And” veya “Ant” kelimesinin, Hüseyin Kazım Kadri’nin “Türk Lügatı” isimli eserinde yemin, kasem, peyman, nezr, ahd, adak manalarına geldiğini yazar.

    And olsun, and içmek, and vermek, and bozmak, andlaşmak, deyimlerimizi de örnek verdikten sonra Galip dede’den, İznikli Hilmi’den, Nedim’den, Mecid Ğani zade’den, Sabir’den şiir örnekleri verir.

    Şair Sabir:

    “Aferinler doğru yollu verdiğin peymanlara

    Ahdini ifa için sadır olan fermanlara

    Haftada bir ayda bir adn içtiğin Kur’anlara

    Akıbet her semtten celp ittiğin mihmanlara” diyor ve “and” kelimesini yemin anlamında kullanıyor.

    Hiç kimsenin şikayet etmediği ve ahd anlamına gelen bir andımızın olduğunu biliyor musunuz?

    Aslında bu ahdimizi millet olarak hepimiz severek yerine getiriyoruz.

    Türkü, Kürdü, Arabı, Lazı, Çerkezi, Arnavud’u, Boşnağı…vs bu ülkede yaşayan herkes bu andan, bu ahdden çok memnun.

    Yurt dışında Japon’dan Amerika’ya, Afrika’dan Rusya’ya kadar bütün ülkelerdeki ayrı ırk ve dilden olan bütün Müslümanlar bu andı okurlar.

    Yüz bin dolayında bu andımızı, ahdimizi yerine getirmekle görevli insanlarımız olduğu gibi milyonları aşan sayıda insanımız da görevli gelemediği zaman bu şerefli işi yapabilmek için yarış yaparlar.

    Çankaya’da oturanlar da, Silivri ceza evinde yatanlar da memnun bu ahdden.

    Başbakanlıkta çalışanlar da, genelevde çile çekenler de memnun bu anddan.

    Sabahın seherinde kuş sesleriyle beraber başlarız andımızı söylemeye.

    İnsanların kulaklarından gönüllerine yalan, iftira, gıybet, çirkin söz girmeden sabahın en erken vaktinde taze çiçekler gibi doğrulan gönüllere andımızı işlemek üzere yanık sesiyle Saba makamından seslenir andımızı bütün ülkeye.

    Hatta okullarda okutulan andın kendi kürt çocuğuna mecbur edilmesin diye Milli Eğitim müdürlüğüne dilekçe veren parti başkanı da sivil itaatsizlik yaparken halk önce andımızı söylemişler ardından namazlarını kılmışlar.

    Anayasa teminatı altında olan İstiklal Marşımızda da

    “Rûhumun senden İlâhî şudur ancak emeli:

    Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli;

    Bu ezanlar -ki şehâdetleri dînin temeli

    Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli.” Denilerek bu and güvence altına alınmıştır.

    Günde beş defa okuduğumuz andımızda her vakitte altı defa “En büyük Allatır” diyerek kendi makamına, parasına, bileğine, silahına güvenerek kendini dokunulmazlık zırhı içinde görerek “En büyük benim” diyenlere günde otuz defa “En büyük Allatır” hatırlatması yapılır.

    Günde beş vakitte on defa "Ben şahitlik ederim ki Allahtan başka yaratan, yaşatan, yöneten yoktur.” Diyerek kendinde bizim üzerimizde boza pişirme yetkisi gören, “sizin aklınız ermez, neyi nasıl yapacağınızı ben belirlerim” diyenlere cevap veririz biz bu andımız ve ahdimizle.

    “Ben yine şahitlik yaparım ki Muhammed, Allah'ın Rasülüdür” diyerek örnek ve önderimizin Allahın kontrolünde olması gerektiğini, o şerefe de Muhammed aleyhisselamın eriştirildiğini bütün aleme ilan ederiz.

    Bu andımızda bütün insanlığın paralarını, servetlerini, iş güçlerini bize getirmelerini değil, onların hepsinin kurtuluşa gelmelerini sesi güzel ve yüksek perdeli insanlarımızla yüksek bir yer olan minareden, radyodan, televizyondan bütün dünya insanına duyurmaya çalışırız.



    TARTIŞMASIZ ANDIMIZ


    “And” veya “Ant” kelimesinin, Hüseyin Kazım Kadri’nin “Türk Lügatı” isimli eserinde yemin, kasem, peyman, nezr, ahd, adak manalarına geldiğini yazar.

    And olsun, and içmek, and vermek, and bozmak, andlaşmak, deyimlerimizi de örnek verdikten sonra Galip dede’den, İznikli Hilmi’den, Nedim’den, Mecid Ğani zade’den, Sabir’den şiir örnekleri verir.

    Şair Sabir:

    “Aferinler doğru yollu verdiğin peymanlara

    Ahdini ifa için sadır olan fermanlara

    Haftada bir ayda bir adn içtiğin Kur’anlara

    Akıbet her semtten celp ittiğin mihmanlara” diyor ve “and” kelimesini yemin anlamında kullanıyor.

    Hiç kimsenin şikayet etmediği ve ahd anlamına gelen bir andımızın olduğunu biliyor musunuz?

    Aslında bu ahdimizi millet olarak hepimiz severek yerine getiriyoruz.

    Türkü, Kürdü, Arabı, Lazı, Çerkezi, Arnavud’u, Boşnağı…vs bu ülkede yaşayan herkes bu andan, bu ahdden çok memnun.

    Yurt dışında Japon’dan Amerika’ya, Afrika’dan Rusya’ya kadar bütün ülkelerdeki ayrı ırk ve dilden olan bütün Müslümanlar bu andı okurlar.

    Yüz bin dolayında bu andımızı, ahdimizi yerine getirmekle görevli insanlarımız olduğu gibi milyonları aşan sayıda insanımız da görevli gelemediği zaman bu şerefli işi yapabilmek için yarış yaparlar.

    Çankaya’da oturanlar da, Silivri ceza evinde yatanlar da memnun bu ahdden.

    Başbakanlıkta çalışanlar da, genelevde çile çekenler de memnun bu anddan.

    Sabahın seherinde kuş sesleriyle beraber başlarız andımızı söylemeye.

    İnsanların kulaklarından gönüllerine yalan, iftira, gıybet, çirkin söz girmeden sabahın en erken vaktinde taze çiçekler gibi doğrulan gönüllere andımızı işlemek üzere yanık sesiyle Saba makamından seslenir andımızı bütün ülkeye.

    Hatta okullarda okutulan andın kendi kürt çocuğuna mecbur edilmesin diye Milli Eğitim müdürlüğüne dilekçe veren parti başkanı da sivil itaatsizlik yaparken halk önce andımızı söylemişler ardından namazlarını kılmışlar.

    Anayasa teminatı altında olan İstiklal Marşımızda da

    “Rûhumun senden İlâhî şudur ancak emeli:

    Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli;

    Bu ezanlar -ki şehâdetleri dînin temeli

    Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli.” Denilerek bu and güvence altına alınmıştır.

    Günde beş defa okuduğumuz andımızda her vakitte altı defa “En büyük Allatır” diyerek kendi makamına, parasına, bileğine, silahına güvenerek kendini dokunulmazlık zırhı içinde görerek “En büyük benim” diyenlere günde otuz defa “En büyük Allatır” hatırlatması yapılır.

    Günde beş vakitte on defa "Ben şahitlik ederim ki Allahtan başka yaratan, yaşatan, yöneten yoktur.” Diyerek kendinde bizim üzerimizde boza pişirme yetkisi gören, “sizin aklınız ermez, neyi nasıl yapacağınızı ben belirlerim” diyenlere cevap veririz biz bu andımız ve ahdimizle.

    “Ben yine şahitlik yaparım ki Muhammed, Allah'ın Rasülüdür” diyerek örnek ve önderimizin Allahın kontrolünde olması gerektiğini, o şerefe de Muhammed aleyhisselamın eriştirildiğini bütün aleme ilan ederiz.

    Bu andımızda bütün insanlığın paralarını, servetlerini, iş güçlerini bize getirmelerini değil, onların hepsinin kurtuluşa gelmelerini sesi güzel ve yüksek perdeli insanlarımızla yüksek bir yer olan minareden, radyodan, televizyondan bütün dünya insanına duyurmaya çalışırız.