ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    TEŞHİRCİLİK


    Bir zamanlar, Boğazda gemiyle yolculuk yapanlar bir yere geldiklerinde geminin bir tarafı yan gelip yatacak hale gelirmiş.

    Bilmeyenler buna bir anlam veremezlermiş.

    Bilgiçlik yapanlar da “buranın sağ tarafında denizde miknatıs madeni var ve geminin o tarafını kendine çeker” dermiş.

    Ama işi bilen devamlı yolculuk yapanlar, o kıyıya yakın geçerlerken teşhircilik hastası bir kadının balkonda soyunup geçenlere gösteri yapması nedeniyle yolcuların çoğunluğu o tarafa geçince gemi o tarafa ağdırırmış.

    Doktorlarımız, teşhircilik hastalığından bahseder de teşhirciyi teşvik eden hastalardan neden bahsetmezler.

    Bir gemi dolusu hasta olmasa o kadın da teşhirciliği bırakıverir.

    Bel altı şovlarına bel üstü ağzıyla gülecek yüzlerce insan olmasa şovmen, boş salona konuşacak değil ya.

    Kaset olaylarının adından bile hoşlanan kalabalıklar olmasa siyasiler meydanlarda neden kasetten bahsetsinler.

    İstanbul Merkez vaizi iken telefonla sorulan bir soruyu on beş yıl içinde kendimden başka kimseye söylemedim.

    Kişi, öylesine şahsi bir suç işlemiş ki, Hollywod senaristlerinin aklına gelmemiş.

    Ben bu sorulan soruyu ve cevabımı bir yerde yazsam o suçu kolaylıkla işleyebilecek çok insan çıkar.

    Bir gün Ankara’da işlenen enteresan bir suçu televizyondan dinledim.

    Böyle bir suçun işlendiğini ilk defa duydum. Aklıma keşke bu suç haber olarak verilmeseydi sözü geldi.

    İkinci gün aynı suçun benzeri bir başka ilimizde de gerçekleşti.

    Malların piyasadaki değeri, değerli oluşundan değil alıcısı çok oluşundandır.

    İnsanların neyi alacağını belirleyen pazarlama uzmanları üç dil bilen insanlarımızdır.

    Briketten yapılmış çatısı çökmekte olan bir gecekondunun çatısında dev gibi iki tane uydu anteni, nasıl pazarlandığımızın işaretidir.

    Rahmet peygamberi, Hazreti Muhammed sallallahü aleyhi ve selem, bir zina olayını teşhir eden Hezzal isimli ashabına “Lev setertehü le kâne hayran leke/keşke o suçu gizlesedin senin için daha hayırlı olurdu” buyurmuş. (Ebu davud, Sünen, K. Hudud, hadis no 3805, Ahmet, Müsned, Hezzal hadisleri bölümü)

    Zalimken Müslüman olan ve “Adil Ömer” diye tarihe geçen Hazreti Ömer, devlet başkanı olunca bir gece Medine sokaklarında gezerken bir evden şüphelendi ve duvardan atlayarak eve girdi. Baktı ki evde bir adam, yanında bir kadınla oturuyor ve önünde de şarap var.

    Ömer (R.a.) “Allah düşmanı, sen Allaha karşı ısyan ederken Allahın seni gizleyeceğini mi zannediyorsun?” der.

    Suçüstü yakalanan adam “Ömer, ben Allaha karşı bir suç işledim, sen ise üç tane suç işledin:

    Allah “Ayıpları araştırmayın” dedi sen araştırdın (Ayet için bak, Hucurat ayet 12)

    Allah, “Evlere kapılarından giriniz” dedi, sen duvardan girdin. (Bak, Bakara süresi ayet 189)

    Allah, “Ey iman edenler, kendi evinizden başka evlere izin almadan ve ev halkına selam vermeden girmeyin.” Buyurdu, sen ise selamsız girdin” (Bak Nur süresi ayet 27)

    Ömer, “Peki, seni afvedersem bir iyilik yapar mısın?

    “Evet, eğer beni afvedersen bir daha bu suçu işlemem” dedi ve Ömer de onu afvetti. (Haraiti, Mekarim-ül ahlak 1/2 (Vefat hicri 327) Ebu hayyan et-tevhidi, Besair ve zehair 1/320, Kenz-ül ummal hadis no 8827)