ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    TEFEKKÜR


    Altı milyar insanın parmak izlerinin birbirinden farklı olduğu gibi, ses tellerinin, karakter yapılarının da farklı olduğu gibi fikir kıvılcımları da farklıdır.

    Fikir kıvılcımları bir voltluk olan olduğu gibi bin voltluk olanları da vardır.

    Tarih içinde insanları etkileyen birçok düşünürü diğer insanlardan farklı kılan işte bu fikir kıvılcımının voltunun yüksek oluşudur.

    En ağır yükü kaldıran haltercinin Dünya şampiyonu olması gibi, beyin patlaması yapan ve bundan yüksek voltajlı fikir üreten insanlar da çağlarının fikir şampiyonları olmuşlar, hatta birkaç asır rekorları kırılamadığından şöhretleri devam etmiş.

    Altı milyar insanın kendine göre fikri vardır.

    Milyarlarca çiçek, güneşe bakar ve her çiçek kendi ihtiyacı olan rengi ve kokuyu alır.

    Hiç biri diğerine benzemez.

    Aynı cins çiçekler bile birbirine benzemezler.

    Sizin çocuklarınızın birbirine benzemediği gibi.

    Onun için hiçbir zaman çocuğunuzu kendinize benzetmek için çalışmayın.

    Kendinizi yormaktan başka hiçbir işe yaramaz.

    Her çocuğun kendine özel boyu, huyu, aklı, fikri vardır.

    Yavrunuzun kendisine benzemesi, kendi kimliğini oluşturması, kendi kapasitesini sonuna kadar kullanması için önündeki engelleri aşmaya yardımcı olunuz.

    İşlenmeyen toprakta dikenler, zehirli otlar bittiği gibi her insanın şahsına uygun eğitim verilmediği zaman da toplumda Bushlaşmalar, Şaronlaşmalar, Firavunlaşmalar başlar.

    Terör, fuhuş, sömürü, soygunlar ülkelerin başını ağrıtmaya, ülkelerden kan ve barut kokuları tütmeye başlar.

    Öğrencisine müziğin kurallarını öğreten hiçbir müzisyen ona kendi kulağını ve iç dünyasını veremez.

    Hazreti Adem’den beri hiçbir ziraatçı, incirin kulağına üfleyerek “Sen kabak olacaksın” dememiştir.

    Diyenler de kendilerini yormuşlardır.

    Ziraatçı, incirin daha güzel meyve vermesi için ortamını hazırlar o kadar.

    Herkes sanatçı, herkes fikir sahibidir.

    İki bin yıl önce yaşamış bir çobanın çarığı günümüzde ayakkabı fuarlarında dünya sanat galerilerini dolaşmaktadır.

    Üç bin yıl önce çorba tası olsun diye topraktan çanak yapan bir köylünün o kırık çanağı günümüzde sanat eseri olarak müzelerin en değerli yerinde saklanmaktadır.

    Elimizle yaptığımız ihtiyaç maddeleri asırlar sonra sanat eseri olarak müzelerde yerini alırda aklımızla ürettiğimiz fikirler müzelik olmaz mı?

    Bir zamanlar evlerimizi aydınlatan mumlar, idareler, fenerler, lambalar daha şimdiden müzelerde yerlerini almaya başladılar bile.

    Onların yerine elektrik ampulleri geçti.

    Her çağda insanları aydınlatan fikir kıvılcımları da bir zaman hatıralarda saklanırlar, kitaba, deftere geçmişlerse müzelerde yerlerini alırlar.

    Mum, idare, lamba, müddetini doldurdu ve tarih sahnesindeki yerini aldı ama Güneş, hala güzelliğini ve özelliğini korumaya devam ediyor.

    Güneşin olduğu yerde sokak lambalarının varlığıyla yokluğu belli olmaz.

    Geceleri şehrimizi aydınlatan sokak lambaları gündüzleri de yansa kimse onların yandığının farkına varmaz.

    Farkına varmak için özel bakmak gerekir.

    Güneşi Allah yarattığından hiçbir zaman değerini kaybetmez.

    Kur’an ayetleri, altı milyar insanın kanını, canını, beynini, aklını, gönlünü, kalbini yaratan Allah kelamı olması nedeniyle bir tek ayet, altı milyar insanın fikrinden daha değerli, daha devamlı, daha dayanıklı ve daha faydalıdır.

    Fikirlerimiz, bizi vizesiz girilemeyen ülkelere girdirir.

    Fikirlerimiz bize parasız, dünyayı dolaştırır.

    Şair, “Yok, senin için ihtiyaç âyîne-i İskendere

    Gevher-i zâtında görünür her suretin misali” demiş.

    Rivayete göre, uzaklardaki düşmanı gösteren bir ayna Aristo tarafından yapılarak İskender’e hediye edilmiş.

    Şair burada “Sen gönlünü göz eyledikten sonra o gönül aynasında her suret görünür. Böyle olunca da İskender’in aynasına ihtiyacın yok” demek ister.

    Ancak rüyasında ekmek yiyenin uyanınca acıktığı gibi bir şey olur bu.

    Onun için sevgili peygamberimizi “Faydasız ilimden, ürpermeyen kalpten, kabul edilmeyen duadan, doymayan nefisten Allaha sığınırım” demiş. (Hakim, Müstedrek, 1/716, Hadis no 1957)

    Aç adam dünyanın en lezzetli yemeklerinin yapılışını hayal ederek karnını doyuramaz.

    Hayallerimizi gerçekleştirmemiz gerekir.

    Binlerce yıldır insanlar, tencerenin kaynamasını ve tencere kapağının tık tık ederek kalkıp indiğini gördüğü halde buharın gücünü keşfedememişlerdi.

    Bu fikir ileri sürüldükten sonra buharlı makineler yapılarak ilim faydalı hale gelivermiş.

    Boş tasın, su üstünde durduğunu milyarlarca insan gördü.

    Ama suyun kaldırma gücünün hesaplarını yapmak Arşimet’e nasip olur.

    Suya bu kanunu koyan Arşimet değildir.

    Kanunu bulan odur.

    Değişmez kanunları yalnız Allah koyar.

    İnsanlar da her çağda kendilerine lazım olanı bulurlar.

    Bulanlar da bütün çağların en zeki insanları değildirler.

    Olgunlaşan damlanın düştüğü gibi çağa lazım olan bilgi de insanların akıllarına daldaki elmanın düşüşü gibi düşüverir.

    Ancak önceden insan tefekkürünün olgun, temiz, leziz, gıdalı meyveler verebilmesi için aklın, uyuşturucudan, midenin haramlardan, gönlün, kin, haset ve hıyanetten arınmış olması gerekir.

    Midemize zararlı, zehirli gıdaları verdiğimizde bize zarar verdiği gibi, Gönlümüzün gıdası olarak, inkarı, yalanı, kini, hasedi, hıyaneti verirsek gönlümüze verilen bu gıdalar bizi zehirler.

    Bedeni zehirleyen gıdaların zararı geçicidir ama gönlü zehirleyen gıdaların zararı sonsuz senelerde cehennemde yanmak olabilir.

    Fikrimiz gönül ve akıl kaynağından duru akması için gönlümüze de aklımıza da gözümüz gibi bakacağız, hatta daha fazla dikkat edeceğiz.

    Başındaki gözü kör olanlardan cennete gidecek çok Müslüman vardır da, gönül gözü kör olan bir tek kafir cennete gidemez garantisi var Kur’an-i Kerimde.

    Sevgili peygamberimiz “Allahım, sözümü zikir, susmamı fikir kıl” diye dua ederek bize yol göstermiş ve iki dinleyip bir konuşmayı öğütlemiş.

    Dünya ahretin dürbünü gibidir.

    Gözümüz, dünyayı görürken, gönlümüz ahreti görsün.

    Hazreti Ali’ye “Ahiret nedir?” diye sorduklarında “Halâlüha hısabün, haramüha ıkabün/Helalının hesabı vardır, haramının cezası vardır” diyerek dünyayı özetleyiverm