TUZAK KURANLARA DİKKAT
Yem olduğu sürece kuşlar tuzağa yakalanırlar.
Hz. Ademden beri insanlarla kuşlar arasındaki bu kovalamaca devam
eder. Diğer hayvanların durumu da kuşlardan farklı değildir. Her insan, hem
avdır, hem de avcıdır. Avlamaya ve avlanmaya devam ediyoruz.
Avcının tuzağı, çağın teknolojisine uygun olarak değiştiği için av,
avlanmaya devam eder ve av, tuzağa düşer.
İnsanların da midesi, makam ve mevki hırsı olduğu sürece avlamaya
ve av olmaya devam edecektir.
Sevgili peygamberimiz, Mümin bir delikten iki defa sokulmaz demiş
doğru söylemiş. (Buhari, Sahih, Edep, bab 83, hadis 5782, Müslim, sahih, Hadis
2998)
Ama avcılar bizi ayrı
deliklerden aynı yere bin defa sokabiliyorlar.
Onun için biz, bu tuzaklardan kurtulabilmemiz için avcıyı
tanıyalım. Tuzağı tanımanın faydası yok.
İlahi emir Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları (idareci)
dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudur
(idarecisidir.) Sizden kim onları (idareci) dost edinirse muhakkak o,
onlardandır. Allah zalim toplumlara yol göstermez. (Maide 51)
Sizin dost ve idareciniz, Allah, Onun Rasülü ve rukü ederek namaz
kılıp zekât veren mü'minlerdir. (Maide 55)
Yüz yıllık dünya hayatını sonsuz senelerin olacağı Cennet hayatına
tercih etmeyiz.
Onun için de Allaha kul oluruz, ekmek derdiyle kula kul olmayız.
Sosyal, siyasal, ekonomik, coğrafik, konjonktürel hiçbir mazeret
bizi bu dost anlayışından, tercihten ve özgürlük anlayışından vazgeçirmemeli.
Vazgeçilirse ne olur?
Ne olacağını, boynuna nasıl bir tasma takılacağını, Orhan Veli
Kanıkın Lafontaineden terceme ettiği KURTLA KÖPEK şiiri bize çok açık bir
şekilde hayvan diliyle ifade eder:
Zafiyetten çiroza dönmüştü kurdun biri
Köpekler aksine semiz mi semiz.
Bu kurt bir gün bir köpeğe rastladı. İri
Güzel, besili bir köpek, tüyleri tertemiz.
-Atılıp şunu bir parçalamalı,
Diyordu içinden kurt cenapları.
Boğuşmayı da göze almak lâzımdı fakat...
Köpek derseniz, kendisini hakikat
Koruyabilecek kadar anaçtı.
Bunu gören kurt, pek sessiz yanaştı.
Biraz aşağıdan alıp dil dökeyim diye
Hayran olduğunu söyledi semizliğine.
-Güç bir şey değil sayın efendimiz,
Dedi köpek, böyle benim gibi semirmeniz.
Vazgeçin, bırakın bu ormanları,
Nedir bu ormanlardan çektiğiniz!
Seril sefil, perişan, aç biilâç,
Açlıktan nerdeyse öleceksiniz.
Hepiniz fülûsu ahmere muhtaç.
Adeta aslan ağzında yiyecekleriniz.
Gelin benimle hemen değişsin kaderiniz.
Kurt sordu: - Peki işim ne olacak?
-Hiiç! dedi köpek, sadece adam kovalamak.
Vazifeniz yabancılara şiddet,
Evdekilere hürmet göstermekten ibaret.
Ama karşılığında neler neler!
Sizindir artık evin sayısız yemekleri,
O ne piliç, o ne kuş kemikleri!
O ne sonsuz okşanıp sevilmeler!
Kurt ne diyeceğini şaşırmıştı
Sevincinden âdeta gözleri yaşarmıştı.
Derken baktı ki köpeğin boynunda bir yara.
-Bu ne? dedi. "Hiç" Nasıl hiç! "Mühim değil
yani."
-Ama ne? "Bağlamak için tasma takarlar ya,
Gözüne ilişen herhalde onun yeri...'"
-Bağlamak mı, serbestçe dolaşamaz mısınız?
-Pek dolaşamayız ama ne çıkar!
-Ne mi çıkar? Yerinde dursun saltanatınız.
Yani hazineler bağışlasalar
Zerre bile feda edemem hürriyetimden
Deyip, bizim kurt oradan uzaklaştı hemen."
Süleyman Nazifin esir Bombay aslanı vardır. Demir kafesler
gerisinde esirdir ama zillete düşmemiştir ve kükrerken yeri göğü inletmeye
devam etmektedir.
Bir de kendini esir alanların tuzağına düşen Aslanın hikayesi
vardır ki yürekler dağlar.
Aslanın birini kafese koymuşlar. Birkaç gün et vermemişler. Ölmekle
kalmak arasında kaldığı günlere kadar gök gürlemesini andıran kükremesi devam
eder.
Aç aslanın önüne et yerine ot koyarlar. Birkaç gün daha yemez ama
etsiz ölmektense otla beslenmek iyidir der ve yemeye başlar.
Zamanla otu sevmeye de başlar. Eski gücüne tekrar kavuşunca Şöyle
bir kükreyeyim de görsünler aslan nasıl olurmuş der ama çıkan sese herkes
gülmüş. Çünkü çıkan sesin koyun melemesi olduğunun farkına kendisi varamamış.
O günden sonra sinekler bile aslanın gözünün yağını yalamaya
başlamışlar.