VEFATININ 81 İNCİ YILINDA AKİFTEN BİZE NASİHAT
VEFATININ 81 İNCİ YILINDA AKİFTEN BİZE NASİHAT 29/12/2017 Halkımız ve siyasilerimiz arasındaki
anlaşmazlık ülkenin selameti konusunda değildir. Hepsi yüzde yüz ülkenin huzura kavuşması
konusunda aynı şeyleri düşünüyor ve söylüyor. Ancak bu düştüğü yerden nasıl çıkacağı
konusunda ayrı görüşler ileri sürüyor ve ve bu görüşleri keskin kelimelerle
ortaya koyduğundan kavga varmış gibi görülüyor. Bir gurup, kendisini kuyuya atanların ancak
kuyudan çıkarabileceğini düşünüyor ve gaddar zalimin insafını bekliyor. Öbür gurup da Bizi buraya atanlar, ebediyyen burada
kalmamız için beklerler kuyunun başında, çıkmamızı engelleme görevi yaparlar
deyip kendi saçlarından ip örüp kemiklerinden merdiven yapmaya çalışıyorlar. Akif merhum da bu iki gurubun birleşmesinin tek
kurtuluş olduğunu söyler: Göz
yaşından ne çıkarmış? Niye ter dökmediniz? Bâri
müstakbeli kurtarmaya bir azm ediniz. Yese hiç
düşmeyecek zerrece îmânı olan; Sâde siz
derdi bulun, sonra kolaydır derman. Sizde
erbâb-ı tefekkürle avâmın arası Pek açık.
İşte budur bence vücûdun yarası. Nedir bu tefrika, yâhu! Utanmıyor musunuz? Geçen
fecâyie hâlâ inanmıyor musunuz? Gömülmek
istemeyenler boyunca hüsrâna; Nifâkı
gömmeli artık mezâr-ı nisyâna. O halde vahdete hâil ne varsa çiğneyiniz... Bu
ayrılık da neden? Bir değil mi her şeyiniz? Ne fırka
herzesi lâzım, ne derd-i kavmiyyet; Bizim
diyânete sığmaz sekiz, dokuz millet! İslâmı, evet, tefrikalar kastı, kavurdu; Kardeş,
bilerek, bilmeyerek, kardeşi vurdu. Can
gitti, vatan gitti, bıçak dîne dayandı; Lâkin, o
zaman silkinerek birden uyandı. Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez; Toplu
vurdukça yürekler onu top sindiremez. Ve Akif merhum, ayetten aldığı ilhamla bize
nasiha et ediyor: يَا
بَنِيَّ اذْهَبُوا فَتَحَسَّسُوا مِنْ يُوسُفَ وَأَخِيهِ وَلَا تَيْئَسُوا مِنْ
رَوْحِ اللَّهِ إِنَّهُ لَا يَيْئَسُ مِنْ رَوْحِ اللَّهِ إِلَّا الْقَوْمُ
الْكَافِرُونَ Oğullarım! Gidiniz de Yûsufla kardeşini
araştırınız, hem sakın Allahın inâyetinden ümîdinizi kesmeyiniz; zîrâ,
kâfirlerden başkası Allahın inâyetinden ümîdini kesmez. (Yusuf süresi ayet
12/87) Âtîyi
karanlık görerek azmi bırakmak... Alçak bir
ölüm varsa, emînim, budur ancak. Dünyâda
inanmam, hani, görsem de gözümle: Îmânı
olan kimse gebermez bu ölümle. Ey
dipdiri meyyit! «İki el bir baş içindir» Davransana...
Eller de senin, baş da senindir! His yok,
hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin? Hayret
veriyorsun bana... Sen böyle değildin. Kurtulmaya
azmin, niye bilmem ki, süreksiz? Kendin mi
senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz? Âtîyi
karanlık görüvermekle apıştın? Esbâbı
elinden atarak yese yapıştın! Karşında
ziyâ yoksa, sağından, ya solundan, Tek bir
ışık olsun buluver... Kalma yolundan. Âlemde
ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk! Ey elleri
böğründe yatan, şaşkın adam, kalk! Herkes
gibi dünyâda henüz hakk-ı hayâtın, Varken,
hani herkes gibi azminde sebâtın? Yes öyle
bataktır ki: Düşersen boğulursun. 271 Ümmîde
sarıl sımsıkı, seyret ne olursun! Azmiyle,
ümîdiyle yaşar hep yaşayanlar; Meyûs
olanın rûhunu, vicdânını bağlar, Lânetleme
bir ukde-i hâtır ki: Çözülmez... En
korkulu cânî gibi yesin yüzü gülmez! Mâdâm ki
alçaklığı bir, yes ile şirkin; Mâdâm ki
ondan daha melun, daha çirkin Bir
seyyie yoktur sana; ey unsur-i îman, Nevmîd
olarak rahmet-i mevûd-i Hudâdan, Hüsrâna
rızâ verme... Çalış... Azmi bırakma; Kendin
yanacaksan bile, evlâdını yakma!
|
|
|