ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    YALNIZ AĞAÇ


    Kaz Dağları’nın tepelerinden birinde orman gözetleme memurunun yanına çıktık bin bir güçlükle.

    On beş gündür insan görmeyen bu adam, bize sarılakaldı.

    Çay kaynattı, yanında kalmamızı uzatmak için çok çeşitli laflar üretti.

    Ben, kendisine “Ne güzel işin var, yemyeşil ormanların arasında Edremit körfezine bakan bir tepede, tertemiz hava içinde Cumhurbaşkanına nasip olmayan bir yerde görev yapıyorsun” dedim.

    O da bana, “On beş günde bir değişiyoruz. Elimdeki dürbünle ormanları seyreder her yarım saatte bir merkeze rapor veririm. İnsana hasretim. Elimdeki dürbünle saatlerce beş kilometre uzaktan geçen arabaların içindeki insanları hayal meyal görerek hasretimi gideririm” demişti.

    Yalnız ağaç olur ama yalnız adam olamaz kanaatine vardım.

    Ormandaki her ağaç aslında yalnız yaşar.

    Tıpkı büyük şehirlerin en merkezinde yaşadığı halde yalnız yaşayan ve

    “Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar,

    Yeryüzünde sizin kadar yalnızım” diyen adam gibi.

    Her insan yalnız yaşadığı gibi her ağaç da yalnızdır.

    On bin kişilik ordu içinde her asker aynı hareketi yapsalar da her birinin kalbinin atışları, hayata bakışları ayrıdır.

    Beş bin kişiyle Süleymaniye Camiinde bayram namazı kılan her insanın Rab anlayışı ve Ona yakınlığı ayrıdır.

    Belaları bala çeviren insanlar olduğu gibi toprağı tatlıya çeviren incir ağaçları vardır tabiatta.

    Sohbeti tatlı, dostluğu kıymetli, sofrası bereketli insanlar olduğu gibi meyvesi tatlı, gölgesi serin, çiçekleri kokulu ağaçlar vardır.

    Mersin’in Mut kazası ile Gülnar arasında Zeyne’deki çınar ağacı da yalnız yaşayanlardan.

    Gövde kalınlığı bakımından Türkiye’nin en kalın çınarları yarışına katılabilecek kıvamda olan bu çınar ağacı, zengin olduğu halde şımarmayan, taşkınlık yaparak şaşkınlık yapmayan insanlara benzer.

    Köklerinden bir değirmen döndürecek su çıktığı halde suda çürümeyen bir ağaç.

    Eğirdir ilçesinin Eğirdir gölüne bakarken sırtını dayadığı dağın tepesinde yalnız yaşayan dağ armudu da yalnız ağaçlardan biri.

    Ulaşımı zor olduğundan insan yüzüne de hasret.

    Yalnız insanlara acıyıp ziyaretler yaptığım gibi dağlardaki yalnız ağaçları da ziyaret etmeyi severim.

    Zaten hepimiz bu dünyada yalnız değil miyiz?

    Teker teker gelip teker teker gitmiyor muyuz? (Bak Kur’an-ı Kerim En’am süresi ayet 94)

    Bazı ağaçlar vardır birbirine yakın olmak istemezler.

    Zeytin ağacı İncir ağacından kıcık kapar ve dalı dalına dokunmasın diye ondan uzaklaşır ama aynı bahçenin ayrı yerlerinde olmaktan zevk alırlar ve biri aynı topraktan yeyip yağ verirken öbürü bal verir insanlara.

    Biz de öyleyiz.

    Kan gurubumuz tutmadığı zaman en sevdiğimize kan veremediğimiz gibi, can gurubumuz tutmadığı zaman en yakınlarımızla can sohbetleri yapamayız ama aynı şehir veya köyde olmaktan zevk alır hepimiz kendi kabiliyetimiz oranında bulunduğumuz yere faydalı olmaya çalışırız.

    Bir ağacı ne kadar aşılarsanız aşılayın, onun dibinden çıkan filizler ilk yaratıldıkları özellikleriyle çıkarlar ve ziraatçılar o filizleri ekince yeniden aşılarlar.

    İnsanlar da öyledir.

    En acımasız kafirin çocuğunun İslam fıtratı üzere doğduğunu haber verir sevgili peygamberimiz. (Buhari, Cenaiz 80, Müslim, Kader 25, hadis 2657, Tirmizi, Kader 5, hadis 2139) Kur’an’ı Kerim Rum süresi 30/30 da buna işaret etmektedir.)

    19/05/2009/Tarihli Milligazete’de “GAVURUN İŞİ ZOR” başlığı altında bir makale yazdım ve gavurun her doğan çocuğu kafirleştirmek için milyonlarca dolar harcayacağını onun çocuğunun da yine İslam fıtratı üzere doğacağını ve kıyamete kadar bu zorluğu kafirlerin yaşayacağını yazmıştım.

    “Büyük ağacın gölgesinde ot bitmez” derler, doğrudur ama bu bazılarının sahadan kaçması için bir mazeret değildir.

    Orada ot bitmez ama Karadeniz’e bakan dağlarda arabanızla yol alırken yeşil koridorlarda veya yeşil tünellerde saatlerce gidebilirsiniz.

    Her ağaç, ağaçlığının bilincinde olursa, çam ormanları, sedir ormanları oluşturdukları gibi insanlarda kendi kimliklerini yitirip ot olmayı seçmemişlerse cemaat ormanları oluştururlar.

    Ormandaki ağaçlar gibi birbirleriyle boy yarışına girerler.

    Bazı öğrenciler hocasını geçtiği gibi bazı müritlerde şeyhini geçerler hatta Yunus Emre’nin “Çıktım erik dalına anda yedim üzümü” dediği gibi olurlar.