ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    ZAMANE ÇOCUKLARI


    ZAMANE ÇOCUKLARI

    26/02/2020

    Mahmut Toptaş

    Herkes zamane çocukluğunu yaşamıştır.

    Dedemiz, babamıza “Zamane çocuğu” demiştir, babanız size demiştir, siz de çocuğunuza diyorsunuz.

    “Eskiden biz ata, katıra, eşeğe binerdik” diye başlayan baba, çocukların bisiklete, motora, arabaya binişine zamane çocuğu diye takılırdı.

    Hareketleri yaş nedeniyle ağırlaşan baba, çocuğunun hareketli halini görünce “zamane çocukları çok hareketli” diyerek tenkide yönelir de, kendisi için babasının da yanı şeyi söylediğini unutur.

    Baba, kendisinin sevip beğendiği şairi, çocuğunun da beğenmesini istiyor ama çocuğun ilgisini o şair çekmiyor.

    Baba da “bu nesil şiirden edebiyattan anlamaz” diyerek tenkide yöneliyor.

    Halbuki onların da şairleri var ama baba bilmiyor, çocuğunun kitapları arasında görüp okusa da bir şey anlamıyor ve elinden atıveriyor.

    “Biz mahalle arasında çelik-çomak oynardık, çember çevirirdik. Şimdi nerdeee.. bu nesil ne anlar onlardan” diye hayıflanmalar.

    Sanki çember çevirmek Allah’ın emriymiş gibi bir hava oluşturuyor.

    Her zamanın oyunları, eğlenceleri kendi çağına uygun olur.

    Ata binenin attan inip arabaya binmesi, arabadan inip uçağa binmesi gibi oyunları da eğlenceleri de dedeyle torun arasında fark mutlaka olacak.

    Yaşlıların adet ve oyunları kendi zamanının gereği idi.

    Dinin gereği değildi.

    Biz, çağın getirdiği değişikliklere karşı olmak veya tarafı olmak yerine, gelen yeniliğin İslam’ın ana kaynağı Kur’an-i Kerime ve Sünneti seniyyeye uyumlu olmasına bakmalıyız.

    Biz, eskiden kenarı süslü mektuplar yazardık” demenin anlamı yok.

    Sevdiklerine cep telefonuyla mesajını gönderirsin, biricik anneciğin ve babacığınla görüntülü konuşursun ve sevaba böylece de girersin.

    “Sobada odun yakardık, üstünde kestaneyi kebap yapardık” diye hayıflanıp bu neslin bunlardan mahrum yetiştiğine hayıflanmayın.

    Dağda, arkadaşlarıyla nazlı nazlı dik duran, göğe bakan, etrafa temiz havalar saçan

    Pelit ağacını, pinar ağacını, ardıç veya çam fidanını kesmenin,

    Eşeğin sırtına sarmanın, eve getirip her gün odun kırmanın,

    Soba yakarken nefes tüketmenin,

    Ateşi tutturmak için lazım olan çıranın temini için kaç çam ağacı kesmenin zorluğunu ve tabiata verdiği zararı unutarak sobanın yanarken kıpkızıl olan yanaklarına böğrünü tutup kulunçlarını ısıtmayı özleyen baba veya anne, zamane çocuklarını tenkide yönelir.

    “Haydi doğal gazla çalışan şofbenleri kaldırıp odun veya kömür yakan sobalara dönelim” desen hemen karşı çıkacak ama zamane çocuklarını tenkit etmeye devam edecek.

    Misketlerle oyun oynarken, gazoz çıktı ve gazoz kapaklarıyla oyunlar oynanmaya başlayınca misket oyunu geride kaldı.

    Şimdi ise cep telefonlarıyla dünyanın öbür tarafındaki arkadaşıyla aynı oyunu oynayabiliyorlar.

    Meskende, binekte, aletlerde, yollarda, mimaride, sanatta, teknolojide…devamlı değişiklik olacak.

    Biz, bizi yaratanın gönderdiği İslam dininin ve bir de bizim ihtiyaçlarımızı karşılamak üzere yaratılan tabiat kanunlarının kurallarına, her çağda uymayı öğretelim.

    Bu ikisi değişmeyen ilahi kanunlardır.

    Bizim gibi insanların, kendi hırslarını, kibirlerini, egolarını, ırkının, milletinin, soyunun, devletinin çıkarlarını korumak için koyduğu, insanlığa düşman kanunlara boyun eğmemeyi,

    Onlara boyun eğerek çağdaş köle olmamayı,  

    Bütün insanları, insanlık düşmanı kısır kanunlardan kurtarıp tabiat kanunlarıyla İslami kanunlara göre hareket ederek özgürlüklerine katkıda bulunmayı da öğretelim.

    Otuz seneye kalmadan, bu zamane çocukları da zamane çocuğu olacaklar ama tabiat kanunları ile İslami kanunlar kıyamete kadar devam edecek.