ZILGIT YEMEYEN SİYASİ İ
Belçikanın Genk kentinde İGMG nin camiinde yatsı namazından sonra konuşuyorum.
Cimrilik yapmayın. Kasanızdan daha değerli olarak gönlünüzde koruduğunuz iman esaslarını buralarda yaşayan, Allahın kulları olan, Hz. Adem ile Hz. Havvanın çocuklarına anlatınız.
Hz. İsayı gönderen Allahın gönderdiği Hz. Muhammede iman etmeleri gerektiğini, İncili indiren Allahın Kuranı indirdiğini söyleyin.
Bunları söylerken çocuğunu kaybeden annenin çığlığı gibi bir çığlıkla söyleyin.
Yanan yüreğinizin yangınları, sesinizi duyan bütün yüreklerde alevler yükseltsin.
Yunusun dediği gibi Gelin bu gün yanalım, yarın yanmamak için deyin.
Çarşılarda gezerken gördüğünüz her gayri Müslime bakarken Bundan ne güzel Müslüman olur bee deyin.
Şöyle biraz pehlivan yapılı ise Bundan ne Hz. Hamza olur yaa deyiverin.
Eğer kısa boylu ise Bundan ne İbn-i Mesud olur yaa diye temennide bulununuz.
İçinizden geçenler iyi ise karşı tarafta mutlaka iyi etki meydana getirir.
Eğer karşınızdaki hakkında kötü şeyler düşünerek bakarsanız o da size iyimser bakmaz.
Biz, herkesin Müslüman olacağı ümidiyle yaklaşırız bütün insanlara diyorum ve konuşmamı bu minval üzere devam ettirirken neleri nasıl yapmaları gerektiğini, öncelikli olarak neleri anlatmaları gerektiğini anlatmaya çalışıyorum.
Çağımızın ahlak krizi konusunda Kurandan ayetleri, efendimizin hadislerini Üniversite Öğretim üyelerine Arapça metniyle Fransızca terecemesiyle ve kaynaklarını göstererek ulaştırmalarını söylüyorum.
Konuşma sona erince akşam yemeğini geçte olsa yemek için Türklerin açtığı çok güzel bir restauranta gidiyoruz.
Uzun bir masaya yerleştik. Benim karşımda Lokantanın sahibi genç bir işadamı var.
Bu genç işadamı, sağımızda oturan 1.85 boyunda olduğunu tahmin ettiğim, sarışın, mavi gözlü, başı usturayla traşlı, kısa gömleğinin dışına taşan dövmeleri olan bir Belçikalıyı göstererek İşte hocam, derste bahsettiğin yiğitlerden biri bu. Yüzme hocası. Müslüman olalı üç ay oldu. Adını da Ali koyduk deyiverdi.
Bazıları bizim gibi sözünü eder, bazıları ise yaşar da sesi çıkmaz.
Yarısı ev hanımı olan, yarısı da Üniversitede öğrenci olan seksen kadar Milli Görüşçü hanımefendi, hafta sonunu değerlendirmek, bu güne kadar yaptıkları konusunda bilgi alışverişinde bulunmak, önümüzdeki günlerde neler yapacakları konusunda kararlar almak için Heusdende tenha bir yerde eğitim seminerleri için yapılmış bir binada bir araya gelmişler.
Ben onlara bilgiler sunmak için gitmiştim ama onlar bana sorularıyla çok şeyler öğrettiler.
Hele hele Hensiesde İbn-i Sina İslami Bilimler Kız Okulundaki yüz elli kadar öğrenci zaten hep umut dağıtan bana yeni umut kaynağı oluverdi.
Hiçbir kuruma kayıtlı olmadan Kuran, hadis, Arapça, Fıkıh, derslerinin verildiği, ders dilinin Türkçe olduğu, diğer ilimlerde de öğretimin var olduğu bir kurumu görmek ve onlara konuşmak benim için ayrıca büyük bir nimet oldu.
Devlet denetliyor ama yalnız sağlıklı bir ortam var mıdır, güvenlik açısında nasıldır, yangına, depreme karşı tedbirler alınmış mıdır gibi konularda denetliyorlar.
Onun dışında siz, neyi okutursanız okutunuz bizi ilgilendirmez diyorlarmış.
Türkiyenin bu duruma gelebilmesi için daha çok ekmek yemesi, Avrupa Birliği zaptiyelerinin hizaya getirmesi mi gerekecek bilmem.
Kırgızistana gittiğimde anlatmışlardı: Türkiyeden bir vakıf tarafından açılan Üniversite Rektörü başörtülü öğrencileri okula almayınca Cumhurbaşkanı Rektörü çağırır ve Burası Türkiye değil. Burası özgür bir ülkedir. Yasakçılığa devam ederseniz sınır dışı ederim der.
Doğudan zılgıt, batıdan zılgıt yiyen siyasi ile İlim adamından hiçbir şey olmaz.
Umut, ezilmeden yetişen gençlerimizde.
|
|
|