Kitap: MARS Bölüm: MARS001 Kitap Sayfa: İSTİKLAL MARŞI
ÖNSÖZ
1983 yılından beri vakitlerimi, Kur'an'ı Kerimin tefsiriyle, Buhari'nin Sahihinin şerhiyle, Kuduri'nin Muhtasar'ını tedris ile, Erzurum'dan Edirne'ye kadar bir çok il ve ilçede üç yüzün üzerinde konferanslar vermek sûretiyle değerlendirdiğimden, çocukluğum ve gençlik yıllarımda çokca okuduğum ve birçok beytini ezberlediğim, M.Akif Ersoy merhumun Safahat'ını ihmal etmiştim.
Sekiz cildden oluşan, Şifa Tefsirimi tamamlayınca, 1998 yılının yaz mevsiminde sıla-i rahim yapmak, doğduğum Göcer köyünü görmek için Karaman'a giderken yanımda Akif'in Safahatını götürdüm. M. Ertuğrul Düzdağ beyefendinin Kültür bakanlığı için hazırladığı Safahat'ı başından sonuna kadar tek satır atlamadan okudum.
İstiklâl marşında geçen kelimelere Akif hangi manaları yüklemiş diye özel bir araştırma yaptım ve İstiklâl marşında geçen kelimelerin Safahat'ta geçtiği mısraları tespit ettim. Böylece istiklâl marşını Mehmet Akif merhuma açıklatmış oldum.
Çalışmamı bazı dostlarıma okuduğumda:"Akif, İstiklâl marşını yazarken, düşünerek, ince eleyip sık dokuyarak bu kelimelere bu ma'naları yükledi mi"" diye soran dostlarıma:
-Şeyh Hamdullah sanat harikası Besmelesini yazarken, yıllar öncesi hat hocasından meşk ederken öğrendiklerini hatırlamaz. O aşk ve meşkle öyle dolar ki, hüsnü hat bilgisi onun kanı olur canı olur. Ve eline kalemi alınca bütün öğrendikleri ondan bir şelâle coşkusuyla akıverir.
İki ay annesini dinleyen yavru bülbül, bir gün ötmeye başladığında o iki ayın her gününde öğrendiklerini hatırlamaz. O, gül diyarının bülbülü oluverir.İşte Akif Merhumda Kur'an tercemesi kendisine verilecek kadar İslam kültürüne hakim, serapa iman dolu bir yürekle istiklâl marşını yazıverdi" dedim
Vatanın bağrına düşman hançerini sapladığında, Akif o küflü hançeri yüreğinde hissetmişte öyle yazmış istiklâl marşını
Yıkılan köyler sanki onun başına yıkılmış, yakılan ekinlerle yanmış, kılıçtan geçirilen çoluk çocuğun feryadını ruhunda duymuş istiklâl marşıyla feryadını dile getirmiş.
Vatanın bağrına leş kargaları gibi abanan, tek dişi kalmış canavar batı medeniyetinin akıttığı kan, aldığı can yüzünden o kara günlerde, karalar giyinen, kararsız kalan milletimize ümit tohumları saçmıştır İstiklâl Marşı.
İstiklâl marşı, bu milletin, dinini, imanını, vatanını, tarihini, kültürünü, azmini, ümidini, kahramanlığını, bütün dünya insanına haykıran dilidir.
İşte o istiklâl marşında geçen kelimelere Akif hangi manaları yüklemiş okuyalım ve görelim.
Mahmut Toptaş
Eski Ayasofya camii imamı
İstanbul merkez vaizi
İSTİKLÂL MARŞININ KABULÜ
Üstad Mehmet Âkif 16 Haziran 1936 da Mısır'dan İstanbul"a döndüğünde ziyaretine gelenlerle sohbet İstiklâl marşına gelince üstadın gözleri büyümüş ve parlamıştı. Hasta bakıcının yardımıyla doğruldu, anlatmaya başladı:
-"İstiklâl marşı....o günler ne samimi, ne heyecanlı günlerdi. O şiir, milletin o günkü heyecanının bir ifadesidir. Bin bir fecayi karşısında bunalan ruhların ızdıraplar içinde halâs dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazılamaz. Onu kimse yazamaz... Onu ben de yazamam. Onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lâzım. O şiir artık benim değildir. O, milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur"...(Mehmet Âkif hayatı eserleri, Eşref Edip 1938 s:164)
Diyen Âkifin milletine hediye ettiği bu İstiklâl marşı 12 Mart 1921 Cumartesi günü meclisin öğleden sonraki toplantısında çoğunluğun kabul oylarıyla resmen kabul edildi. Konya mebusu Refik beyin teklifi üzerine Marşın ayakta dinlenilmesene karar verildi. Bunun üzerine Maarif vekili Hamdullah Suphi bey kürsüye gelerek okudu ve mebuslar sürekli alkışlar arasında dinlediler.(Âkifnâme, Hasan Basri Çantay 1966 İstanbul)
724 şiir arasından seçilen bu marş için verilen 500 (beşyüz) lirayı almadı,yoksul kadınlara ve çocuklara örme işleri öğretmek üzere açılan "Dârü'l-Mesâî"ye tahsis ve ciro etti. Mebuslukdan aldığı maaşını da fakirlere dağıtan bu fazilet âbidesi insana, Maarif vekili(Milli eğitim bakanı) Hamdullah Suphi bey biraz para kazandırmak istiyordu. Bir gün Âkifin elindeki kitabdan bakanlıkta olmadığını, bakanlığa satın almak istediğini söylediğinde "Devlete mal satılmaz, hediye edilir." der.Günümüz yetkililerinin kulaklarına küpe, cüzdanlarına vicdan olur ümidi ile......
İSTİKLÂL MARŞI
" Kahraman Ordumuza "
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Korkmak: korku hissetmek, ürkmek, endişe etmek manalarına gelir.
Ba'zıları "Marşa "korkma" diye başlanmaz. Türk milleti korkak değilki "korkma" densin" diyerek M. Akif'i tenkid etmişler, ama Nihat Sami Banarlı bey(Kültür köprüsü s. 328) "Korkmak, çoğu zaman asil bir his, bir endişedir: çocuğun, çok ateşi var, doktor, korkuyorum!" diyen bir annenin asil korkusu gibi" diyerek İstiklâl marşındaki bu korkma uyarısının Milletin kan ağladığı, karalar bağladığı günlerde gün batımında gurup kızıllığının batıdan gelen karanlık içinde yok olduğu gibi Albayrağında batı küfrünün ve inkarının acımasız saldırısı karşısında sönüp yok olmayacağını, bu konuda endişelenmemesi gerektiğini vurguluyor.
Rabbimiz Kur'an'ı Kerimde Peygamberlerine "La tehaf" ="Korkma" dediğini haber veriyor
Sönmek : Düşmek, adı sanı kalmamak yıkılmak, yok olmak, yatışmak manalarına gelir.
Gün batımındaki kızıl şafak batar, karanlığa gömülüp yok olur, ama bu şafaklarda yüzen alsancak sözmez düşmez, yıkılıp yokolmaz"
Yüzmek: Denizde yüzmek, Koyunun derisini yüzmek, bolluk içinde yüzmek manalarına gelir.
Burada bolluk içinde rahatca dalgalanma manasındadır. Her şehrin, her köy ve kas
|
|
|